Biz burada adil olmak zorundayız.
- We have to be fair here.
Tom'a adaletli şekilde davranıldı.
- Tom has been treated fairly.
Seni dürüstçe uyardım.
- I gave you fair warning.
Dürüst olmak gerekirse, o mantıklı bir kişidir.
- To be fair, he is a sensible person.
Bu ay uluslararası bir fuarımız olacak.
- We are having an international trade fair this month.
Geleneksel ekmek fuarı düzenlediler.
- They organized a traditional bread fair.
Onlar da başkalarına adil olmalıdır.
- They should also be fair to others.
Bay Hasimoto bize karşı adil.
- Mr. Hashimoto is fair to us.
Bu oldukça açık olmalı.
- It should be fairly obvious.
Onun açık bir teni vardır.
- She has a fair complexion.
Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
- Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
- The teacher was very fair when she marked our exams.
Tom sana adilane davranıyor, değil mi?
- Tom has been treating you fairly, hasn't he?
Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.
- Tom is telling the truth, I'm fairly certain.
Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.
- As soon as the three doctors had left the room, the Fairy went to Pinocchio's bed and, touching him on the forehead, noticed that he was burning with fever.
O, bana karşı dürüstçe davrandı.
- He acted fairly toward me.
Seni dürüstçe uyardım.
- I gave you fair warning.
Bunu için makul bir fiyat ödedik.
- We paid a fair price for it.
Adil ve makul olmadığından dolayı önerinizi kabul edemem.
- I can't agree to your proposal on the ground that it is not fair and reasonable.
Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?
- Tom can dance fairly well, can't he?
Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.
- Tom did fairly well on the test he took yesterday.
Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
- My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
- I'm fairly certain that Tom won't like that.
Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.
- The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me.
Yaşam adil değil ama hala güzel.
- Life isn't fair, but it's still good.
Yağmurdan sonra, güzel hava.
- After the rain, fair weather.
Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.
- I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial.
Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
- The sky promises fair weather.
Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
- Will it be fair in Tokyo tomorrow?
Erkek kardeşi esmer olduğunda onun nasıl bu kadar sarışın olduğunu anlayamıyorum.
- I can't understand how she can be so fair when her brother is swarthy.
Bunun hakkında haklı olduğumdan oldukça eminim.
- I'm fairly sure I'm right about this.
Yargılama tamamen adil değil.
- The judgment isn't entirely fair.
O benim için tamamen adil görünüyor.
- That seems completely fair to me.
She had fair hair and blue eyes.
He must be given a fair trial.
Monday's child is fair of face.
If single, probably his plighted Fair / Has in his absence wedded some rich miser .
one's fair name.
When will we learn to distinguish between the fair and the foul?.
... And everybody's getting a fair shot and everybody's getting a fair share. Everybody's doing a ...
... very very fair point but the danger is that actually people fell in love with ...