Tom'un kalay folyo şapkasını kullanarak sandviçini sardı.
- She wrapped her sandwich using Tom's tinfoil hat.
Gümüşü kalaydan ayırabilir misin?
- Can you tell silver and tin apart?
Tom, teneke düdüğü çok iyi çalamaz.
- Tom can't play the tin whistle very well.
Tom teneke çatıdaki yağmurun sesini duyuyordu.
- Tom heard the sound of rain on the tin roof.
Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
- Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.
Sadece küçücük bir hata yaptık.
- We made just one tiny little mistake.
Tom, Mary'nin donutundan küçücük bir ısırık aldı.
- Tom took a tiny bite out of Mary's donut.
Dünya ve Güneş, Samanyolu Galaksi'sindeki milyarlarca yıldız arasında sadece ufacık noktadırlar.
- The Earth and Sun are just tiny dots among the billions of stars in the Milky Way Galaxy.
Bebek ufacık elini uzattı.
- The baby held out his tiny hand.
Onu son gördüğünde, o sadece minnacık bir bebekti.
- The last time you saw her, she was just a tiny baby.
O, bana küçük bir oyuncak aldı.
- She got me a tiny toy.
Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.
- Our world is only a tiny part of the universe.
Teneke kutu içinde altı tane balık var.
- There are six fish inside the tin can.
Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
- Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.
- In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.