Bir yenilik zamanla yok olur.
- A novelty wears off in time.
Zorluk zamanlarında bize yardımcı olur.
- It helps us in times of difficulty.
Hepiniz aynı zamanda konuşmayın.
- Don't all speak at the same time.
Geriye dönüp baktığında, Tom her iki kız kardeşle aynı zamanda flört etmemesi gerektiğini anladı.
- In retrospect, Tom realized he shouldn't have been dating both sisters at the same time.
Tom her zaman vaktinde gelmez fakat Mary genellikle gelir.
- Tom doesn't always arrive on time, but Mary usually does.
Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.
- You ought to be on time if you start now.
Ben bunu hep yaparım.
- I do it all the time.
Evren yıldızlarla doluysa, neden onların hepsinden gelen ışık tüm gökyüzünü sürekli parlatmıyor?
- If the universe is full of stars, why doesn't the light from all of them add up to make the whole sky bright all the time?
Bu sefer onu yapamam.
- I can't make it this time.
Tom bu sefer doları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor.
- Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.
Dört kere beş 20'dir.
- Four times five is 20.
İki kere yedi on dörttür.
- Two times seven is fourteen.
Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
- He will be having dinner with her at this time tomorrow.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- He will be talking with his family at this time tomorrow.
Film yıldızı söylediği bütün düşüncesiz şeylerden dolayı hatasını kabul etmekte defalarca zorlandı.
- The movie star ate crow many times because of all the thoughtless things she said.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Zaman kazanmak için uçağa bindik.
- To gain time we took the plane.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you had a time machine.
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you have a time machine.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Bu defa sonuçları aldı.
- This time, he got results.
Oda uzun süredir boş.
- The room has been empty for a long time.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Bu kez Tom'a yardım edip edemeyeceğimizi bilmiyorum.
- I don't know if we can help Tom this time.
Bu kez farklı olacak.
- This time is going to be different.
Çamaşırları elle yıkamak zor ve zaman alıcıdır.
- Washing laundry by hand is hard and time-consuming.
Lütfen her zaman beni görmeye gelebilirsin.
- Please come and see me any time.
Beni her zaman arayabilirsin.
- You can call me any time.
Average in-vehicle transit travel time in minutes during peak and non-peak periods.
Average out-of-vehicle transit travel time in minutes during peak and non-peak periods.
The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.
- The New York Times reviews her gallery all the time.
O her zaman orada kaldı.
- He stayed there all the time.
Onu başka zaman yapalım.
- Let's do it another time.
Başka zaman bana tekrar sor.
- Ask me again another time.
Ne zaman bu romanı okusam bana hep çok ilginç gelir.
- Every time I read this novel, I find it very interesting.
Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
- You should look after the children from time to time.
Ben zaman zaman kütüphaneye giderim.
- I go to the library from time to time.
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
Onu gördüğüm her an kalbim hızlı çarpıyor.
- My heart beats fast each time I see her.
Dört çarpı beş yirmidir.
- Four times five is twenty.
O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu.
- There were no railroads at that time in Japan.
Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.
- I had neither the time to go shopping, nor to say goodbye to my mother.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
Onlar her iki seferde de başarısız oldu.
- They failed both times.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Postacı ne zaman gelir?
- What time does the mailman come?
Postane saat kaçta kapanır?
- What time does the post office close?
Tom nihayet öğle yemeği sırasında buraya geldi.
- Tom finally got here around lunch time.
Nihayet bu üç hafta içinde aldığım postayı yanıtlamak için zamanım var.
- Finally I have time to reply to the mail I received these three weeks.
O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.
- Few roads existed in North America at that time.
Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.
- There is a little time before the train departs.
Amcam ara sıra beni görmeye gelir.
- My uncle comes to see me from time to time.
Ara sıra oğlum beni ziyarete geliyordu.
- My son came to see me from time to time.
Beni ilk adımla çağırmanı senden kaç kez istemek zorundayım?
- How many times do I have to ask you to call me by my first name?
Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
- Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Yeri tekrar tekrar ziyaret ettim.
- I have visited the place time after time.
Tekrar tekrar aynı hataları yapıyorsun.
- You continue making the same mistakes time after time.
Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
- We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
Bir dahaki sefere beni görmeye geldiğinde, sana kitabı göstereceğim
- Next time you come to see me, I will show you the book.
Ben zaman zaman kütüphaneye giderim.
- I go to the library from time to time.
Zaman zaman çocuklara bakmalısın.
- You should look after the children from time to time.
Tom bazen bana hâlâ yazıyor.
- Tom still writes to me from time to time.
Hâlâ seni bazen düşünüyorum.
- I still think about you from time to time.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okumalısın.
- You should read the newspapers in order to keep up with the times.
Zamana ayak uydurmak için gazeteler okurum.
- I read newspapers in order to keep up with the times.
Bu fabrikayı kurmak, uzun bir zamana ve bir sürü paraya mal oldu.
- It took a long time and a lot of money to build this factory.
Duydum ki İngiliz insanlarla arkadaşlık kurmak zaman alıyor.
- I hear it takes time to make friends with the English people.
O hisse senedini almak için en uygun zamanın ne zaman olduğunu bulmamız gerekiyor.
- We have to figure out when the best time to buy that stock is.
Araştırmanın sonuçları uygun zamanda açıklanacak.
- The results of the survey will be announced at the appropriate time.
We're being beaten! We need a time-out!.
Hitting people is not acceptable! Go to your room and take a time-out!.
This time-saving device will do in minutes what once took hours to do.
Colored People's Time,” King said with a grin. “It always takes us longer to get where we're going.”.
Marry, sir, by a rule as plain as the plain bald pate of Father Time himself.
It's about time for the wedding to start, let's run to the church.
About time too, if you ask me! We've been waiting for about 45 minutes for it!.
Random access files have a fast access time, but they cannot easily produce sequential lists.
It is difficult to monitor both the access time and the change time, because monitoring the file attributes resets the access time.
With his practice of dream interpretation by free association, Freud was both ahead of his time and behind his time.
All in good time!.
Don't worry! I'm sure it will arrive all in good time.
I have never been this excited about having an album. I play it all the time.
The public does not wish to be outraged in this way all the time.
climb stairs two at a time.
He manages to abstain from smoking for weeks at a time, but then gives in and starts again.
I was at church every time the doors were open. I started learning more about the Bible and even got baptized in the back of the church in a toddler pool.
At one time, I could walk ten miles in a day, but I can't any longer.
While we are not able to assist you at this point in time, we will be sure to call you if an opportunity arises.
We should leave now - I don't want to be too behind time.
I'm sorry, I'm running behind time, I should be home in half an hour or so.
particularly in the use of the bullet-time technique.
We need you to buy us some time, so distract the security guard for a few minutes.
I'll be an old man by the time you finish!.
... beats faster on the moon than it does on the earth. Time beats slower on Jupiter than ...
... you land a call next time I met him ...