Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
- In times of abundance, remember the times of famine.
O zamanla başarılı olacak.
- He'll succeed in time.
Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
- Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
Hepiniz aynı zamanda konuşmayın.
- Don't all speak at the same time.
Tom birazcık hız limitinin üzerinde sürerse vaktinde havaalanına yetişebileceğini düşündü.
- Tom thought he could reach the airport on time if he drove a little over the speed limit.
Eğer şimdi başlarsan vaktinde varman gerekir.
- You ought to be on time if you start now.
Bugün hava harika fakat bu günlerde hep yağmur yağdı.
- The weather today is great, but lately it's been raining all the time.
Evren yıldızlarla doluysa, neden onların hepsinden gelen ışık tüm gökyüzünü sürekli parlatmıyor?
- If the universe is full of stars, why doesn't the light from all of them add up to make the whole sky bright all the time?
Bu sefer onu yapamam.
- I can't make it this time.
Tom bu sefer doları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor.
- Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.
Zaman kazanmak için uçağa bindik.
- To gain time we took the plane.
Tom bu defa tekrar bize yardım etmeye istekli.
- Tom is willing to help us again this time.
Bu defa hatalı olan benim gibi görünüyor.
- This time, it looks like it is me who is wrong.
Bu kez cezadan kaçamazsın.
- This time, you won't escape punishment.
Bu kez farklı olacak.
- This time's going to be different.
Yarın bu vakitte ailesiyle konuşuyor olacak.
- He will be talking with his family at this time tomorrow.
Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
- Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
Sanırım hoşça kal dememin zamanıdır.
- I think it's time for me to say goodbye.
O zaman Japonya'da hiç demir yolu yoktu.
- There were no railroads at that time in Japan.
Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
- These medicines should be taken three times a day.
O otobüs günde kaç kez çalışır?
- How many times a day does that bus run?
Onu gördüğüm her an kalbim hızlı çarpıyor.
- My heart beats fast each time I see her.
Tom üç kez yıldırım tarafından çarpıldı.
- Tom has been struck by lightning three times.
Şebeke gösterinizi başka bir zaman aralığına taşıyor.
- The network is moving your show to another time slot.
Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
- Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
Bana yardımcı olmak için zamanın var mı?
- Do you have time to help me?
Ne zaman geri döneceksin?
- What time will you be back?
Bir zaman makinen olduğunu hayal et.
- Imagine that you have a time machine.
Bir müddet yürüyerek göle geldik.
- Having walked for some time, we came to the lake.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım.
- I had a call from her for the first time in a long time.
Diaoyu adaları çok eski çağlardan beri Çin toprağı olmuştur.
- The Diaoyu Islands have been Chinese territory since ancient times.
Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
- If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- They have lived here for a long time.
Tekrar tekrar aynı hataları yapıyorsun.
- You continue making the same mistakes time after time.
Yeri tekrar tekrar ziyaret ettim.
- I have visited the place time after time.
Bu subatanlar saatli bombadırlar.
- These sinkholes are time bombs.
Havaalanında bir saatli bomba patladı ve 13 kişi öldü.
- A time bomb went off at the airport and killed 13 people.
Eğer konsantre olursanız, daha kısa zaman aralığında bitirebileceksiniz.
- If you concentrate, you'll be able to finish within a shorter time interval.
Bu testin bir zaman sınırı yok.
- This test doesn't have a time limit.
Zaman sınırı var mıydı?
- Was there a time limit?
Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
- The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
ABD'de Pasifik Zaman Dilimi'nde yaşıyorum.
- I live in the Pacific time zone in the USA.
Benim zaman dilimimde burada sabah.
- It's morning here in my time zone.
Ben zaman zaman kütüphaneye giderim.
- I go to the library from time to time.
Ben zaman zaman onunla karşılaşırım.
- I meet him from time to time.
Ben, zaman zaman onunla kulüpte karşılaşırım.
- I meet him at the club from time to time.
Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
- I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
Ara sıra oğlum beni ziyarete geliyordu.
- My son came to see me from time to time.
Amcam ara sıra beni görmeye gelir.
- My uncle comes to see me from time to time.
Tom bazen bana hâlâ yazıyor.
- Tom still writes to me from time to time.
Hâlâ seni bazen düşünüyorum.
- I still think about you from time to time.
The two of us can never find time to see each other any more.
That is four times as heavy as this.
These times were erroneously converted between zones.
Let's synchronize our watches so we're not on different time.
the ebb and flow of time.
The bomb was timed to explode at 9:20 p.m.
He is not living at home because he is doing time.
The algorithm runs in O(n^2) time.
In my time, we respected our elders.
Okay, but this is the last time. No more after that!.
We had a wonderful time at the party.
It's time we were going.
A computer keeps time using a clock battery.
O the times, O the customs! (Cicero).
Time after time he tries, and time after time, he fails.
The remodelling of the second floor will be fixed-price, but the repair work has to be on a time and material basis.
Classical computers cannot sort a list of size n in less than O(n\,\log\, n) time.
y(t) \ = \ y_o e^{-t / \tau} \ .
I want to call Nick – what's the time difference between here and Hong Kong?.
Time flies when you're having fun.
His words and manner carried the crisp terseness of the busy man whose time is money.
Using a time machine caused Gene serious confusion. -.
I've got some time off next week, so maybe we could meet up then?.
They were Episcopalians, and for time out of mind had rented a half-pew in the church of their denomination on California Street.
By the Steep Place of the Strangers and the Gap of the Wind.
I tell you that Cashel never was beaten, although times out of mind it would have paid him better to lose than to win.
The defendant was not innocent, but he was let go with time served.
This may not be a good idea, but time will tell.
We're being beaten! We need a time-out!.
Hitting people is not acceptable! Go to your room and take a time-out!.
This time-saving device will do in minutes what once took hours to do.
The sound of horns and motors.
So was she trayned vp from time to time, / In all chast vertue, and true bounti-hed / Till to her dew perfection she was ripened.