Saçımı bir atkuyruğu bağlamak için bir kurdele kullandım.
- I used a ribbon to tie my hair into a ponytail.
Tom ayakkabı bağlarını bağlamak için eğildi.
- Tom leaned over to tie his shoelaces.
Bilimciler dünya'nın tarihi boyunca, sıcaklık ve havadaki CO2 seviyelerinin yakından bağlantılı olduğunu öğrendiler.
- Scientists have learned that, throughout Earth's history, temperature and CO2 levels in the air are closely tied.
İki ulusun güçlü ticaret bağlantısı var.
- The two nations have strong trade ties.
Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.
- We were tied to our decision because we signed the contract.
O, vahşi köpeğin bağlı tutulmasını istedi.
- He demanded that the savage dog be kept tied up.
Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
- That tie suits you very well.
Bu kahverengi kravatı alacaktım.
- I would take this brown tie.
Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.
- I showed Tom how to tie some knots.
Tom bana bir kare düğümü nasıl bağlayacağımı öğretti.
- Tom taught me how to tie a square knot.
Tek bir şirkete bağlanmak istemiyorum.
- I don't want to be tied to one company.
Onlar hırsızı ağaca bağladılar.
- They tied the thief to the tree.
Bürokratlar dev şirketler ile sağlam bağları sürdürürler.
- The bureaucrats maintain solid ties with the gigantic corporations.
Tie a knot in this rope for me, please.
He tied me for third place.
They tied for third place.
Tie your shoes.
The FA Cup third round tie between Liverpool and Cardiff was their first meeting in the competition since 1957.
Tie him to the tree.