Tom eline geçecek ilk fırsatta Mary'yi ziyaret etmeyi planlıyor.
- Tom planned to visit Mary the first chance he got.
Sami o gün ayrılmayı planlıyordu.
- Sami planned to leave that day.
Onun hapishaneden kaçışı iyi planlanmıştı.
- His escape from prison was well planned.
Çok özel planlanmış bir şeyim var.
- I have something very special planned.
Tom Mary'nin aradığı krediyi vermeyi planlamış görünüyor.
- It seems that Tom had planned to give Mary the loan she had been looking for.
Tom'un o proje üzerinde çok fazla zaman harcamayı planladığından şüpheliyim.
- I doubt that Tom planned to spend so much time on that project.