Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- To tell the truth, I am not your father.
Onun konuşması doğrudur.
- She speaks the truth.
Hakikat karşısında galip gelemezsin.
- You can't win against the truth.
Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Söylenenlere göre, o gerçek.
- By all accounts, it is truth.
Hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.
- All of you are familiar with the truth of the story.
Bunda doğruluk payı olabilir.
- There may be some truth to this.
Doğruluk mu cesaret mi oynayalım.
- Let's play truth or dare.
Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- To tell the truth, I am not your father.
Eğer yapmadığım bir şey için ailem beni cezalandırdıysa , onlara doğruları söylerdim ve benim masumiyetle ilgili onları ikna etmeye çalışırdım.
- If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
Ona hakikati söyletmekte başarılı oldu.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
Rüyalar hakikati söyler.
- Dreams tell the truth.
Gerçeklik ve gerçek arasındaki fark nedir?
- What is the difference between reality and truth?
Birçok gerçekler ama yalnızca tek gerçeklik vardır.
- There are many truths, but only one reality.
O, gerçekten kaçmaya çalışmadı.
- She didn't try to evade the truth.
Biz gerçekten bir şey bilmiyoruz; gerçek derinde yatıyor.
- But we know nothing really; for truth lies deep down.
There was some truth in his statement that he had no other choice.
Truth to one's own feelings is all-important in life.
Hunger and jealousy are just eternal truths of human existence.
Alcoholism and redemption led me finally to truth.
I'm sure that's true.
- I'm sure that is the truth.
... But the truth is, I look exactly like I look right now. ...
... that's the truth. ...