Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
- I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
- We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
Tom duygusal hissetmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but feel sentimental.
Önemli hissetmek istiyorum.
- I want to feel important.
Su o kadar bulanıktı ki polis dalgıçlar vücudu dokunarak aramak zorunda kaldı.
- The water was so murky that the police divers had to search for the body by feel.
Yardıma ihtiyacınız olursa, beni aramaya çekinmeyin.
- If you need help, feel free to call me.
Bunun hakkında kötü bir sezgim var.
- I have a bad feeling about that.
Tom'un sınavı geçmeyeceğine dair içgüdüsel bir sezgim var.
- I have a gut feeling that Tom won't pass the test.
Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.
- Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky.