Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.
- They set the time and place of the wedding.
Kendini benim yerime koy.
- Put yourself in my place.
Beni bu yerden çıkarmak zorundasın.
- You've got to get me out of this place.
Bana ne yapacağımı söylemek onun konumu değil.
- It's not his place to tell me what to do.
Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
- This seems to be a busy place.
Bu oldukça işlek bir yer gibi görünüyor.
- This seems to be a pretty busy place.
He lost his place in the national team.