Haber onu sıkıntıya soktu.
- The news distressed her.
Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom seems distressed.
Bu acıklı bir hikaye.
- That is a distressing story.
Bu acıklı bir hikaye.
- That is a distressing story.
Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.
- The ship flashed a distress signal.
Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
- We've got a distress signal from that ship.
She distressed the new media cabinet so that it fit with the other furniture in the room.