Okyanusun en derin kısmı Challenger Deep olarak adlandırılır ve Mariana Çukurunun güney ucunda batı Pasifik Okyanusu'nun altında yer alır.
- The deepest part of the ocean is called the Challenger Deep and is located beneath the western Pacific Ocean in the southern end of the Mariana Trench.
Okyanusun derin katmanları hâlâ neredeyse keşfedilmemiş.
- The deep layers of the ocean is still almost unexplored.
Derin deniz hakkında çok az şey biliniyor.
- Very little is known about the deep sea.
Hazine, denizin derinliklerine gömüldü.
- The treasure was buried in the deepest of the sea.
Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
- Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
Bu göl ne kadar derin?
- How deep is this lake?
Onun romanları benim için çok anlaşılmazdır.
- His novels are too deep for me.
Tom ormanın derinliklerinde yaşardı.
- Tom used to live deep in the jungle.
Onlar düşman bölgesi derinliklerine doğru gitti.
- They drove deep into enemy territory.
Bob o konuyu derin derin düşündü.
- Bob thought deeply about that matter.
Tom, Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
- Tom looked deeply into Mary's eyes.
Derin deniz fobisine sahip misin?
- Do you have deep sea phobia?
Denizin bu bölümü derin ve tehlikeli.
- This part of the sea is deep and dangerous.
Hiçbir zaman bunu belli etmeyecek ama içinden ciddi bir şekilde endişeli olduğunu düşünüyorum.
- He'll never show it, but I think that deep down, he's seriously worried.
Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
- We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
Birbirinizi içten seviyor musunuz?
- Do you love each other deeply?
O beni içten selamladı.
- She bowed deeply to me.
Derine daldıkça, su da soğudu.
- The deeper we dived, the colder the water got.
Daha derine daldığımız zaman su soğur.
- As we dive deeper, the water becomes colder.
Derinden minnettar olduğu için, teşekkürlerini ifade etmeye çalıştı.
- Being deeply thankful, he tried to express his thanks.
Manzaradan derinden etkilendim.
- I was deeply impressed by the scenery.
Tom'un pes bir sesi var.
- Tom has a deep voice.
Tom Mary'yi yürekten seviyor.
- Tom has a deep affection for Mary.
Sana yürekten âşığım.
- I'm deeply in love with you.
O anne ve babasına derinden bağlıdır.
- She is deeply attached to her parents.
Derinden minnettar olduğu için, teşekkürlerini ifade etmeye çalıştı.
- Being deeply thankful, he tried to express his thanks.
Onun koyu mavi gözleri oldukça etkileyiciydi.
- Her eyes, a deep blue, were quite impressive.
Tom şiddetli bir güney aksanıyla konuşur.
- Tom speaks with a deep southern accent.
Bu derin bir karanlıktı.
- It was a deep darkness.
She has a very deep contralto.
deep in debt, deep in the mud.
creatures of the deep.
The shelves are 30cm deep.
They're deep in discussion.
American football Relatively farther downfield.
a crowd three deep along the funeral procession.
There was a deep layer of soot over the window.
That's a very deep shade of blue.
He was in a deep sleep.
Russell is a safe pair of hands in the deep.
He is deeply attached to her.
- He's deeply attached to her.
He's deeply attached to her.
- He is deeply attached to her.
... Take a deep breath, ...
... but there is something bigger happening deep inside. ...