Paranın görünüşü onu çalmaya teşvik etti.
- The sight of the money tempted him into stealing.
Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
- The sight of fresh lobster gave me an appetite.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
Onun Shibuya bakışını yakaladım.
- I caught sight of her at Shibuya.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- He fell in love with her at first sight.
İlk görüşte ona âşık oldun mu?
- Did you fall in love with her at first sight?
Kötü hava nedeniyle, şehir gezisi düşünceleri terk edildi.
- Because of the bad weather, any thought of sight-seeing in the city was abandoned.
Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
- Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
Görünürde hâlâ bir son yok.
- There's still no end in sight.
... relevant, or ability to see across a broader spectrum of ...