Güneş enerjisi geleceğin yöntemidir.
- Solar power is the way of the future.
Bir hırsızın yöntemini sadece bir hırsız bilir.
- Only a thief knows the ways of a thief.
Bizim restoran en iyisidir.
- Our restaurant is the best.
Kompozisyonun yine de en iyisi.
- Your composition is the best yet.
Hayatımın geri kalanını pişman olarak geçirmek istemiyorum.
- I don't want to spend the rest of my life regretting it.
Dosyaların geri kalanı nerede?
- Where are the rest of the files?
Aynı hatayı tekrar yapma.
- Don't make the same mistake again.
Eyfel Kulesi, Louvre Müzesi ile aynı şehirdedir.
- The Eiffel Tower is in the same city as the Louvre Museum.
O, işi babasının yaptığı gibi aynı şekilde yaptı.
- He did business in the same manner as his father did.
Herkes aynı şekilde düşünüyor.
- Everyone thinks the same way.
Tom şeytanın avukatını oynamada çok iyi değildir.
- Tom isn't very good at playing the devil's advocate.
Bir kişi bir şeyi ödünç alırken bir melek yüzüne sahip olur fakat onu geri getirirken şeytan yüzüne sahip olur.
- A person will have the face of an angel when borrowing something, but the face of the devil when returning it.
Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
- Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
Joan ve Jane kız kardeş. Birincisi bir piyanisttir.
- Joan and Jane are sisters. The former is a pianist.
Şimdiki zaman gibi zaman yok.
- There's no time like the present.
Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
- We are groping for a way out of the present situation.
Artanını ona bıraktım ve dışarı çıktım.
- I left the rest to him and went out.
Tom yarım şeftali yedi ve artanını bana uzattı.
- Tom ate half the peach and handed me the rest.
Lütfen bize hikayenin geri kalan kısmını anlat.
- Please tell us the rest of the story.
Hayatının geri kalan kısmını hapishanede geçirmeyi gerçekten istiyor musun?
- Do you really want to spend the rest of your life in prison?
Acelesi olmayan insanlar yürüyen merdivenin sağ tarafında durur.
- People who are not in a hurry stand on the right side of the escalator.
Taro, annesinin sağ tarafında.
- Taro is on the right side of his mother.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.
- The rightmost lane is now under construction.
O, dokuz yardın tamamını satın aldı.
- He bought the whole nine yards.
Sana tamamen katılıyorum.
- On the whole I agree with you.
Sürücülerin uyması gereken kurallar şunlardır.
- The rules drivers should obey are the following.
O, geçen gün yeni bir ev satın aldı.
- She bought a new house the other day.
O, geçen gün konuştuğumuz çocuktur.
- He is the boy of whom we spoke the other day.
Geçenlerde Jane ile karşılaştım.
- I met Jane the other day.
Geçenlerde konuştuğumuz çocuk odur.
- He's the boy we spoke about the other day.
Diktatör yardımcılarının hepsinin mutlak sadakatine sahipti.
- The dictator had the absolute loyalty of all his assistants.
Ona mutlak hakikat dışında hiçbir şey söyleme.
- Don't tell her anything except the absolute truth.
Tom kargaya bir atış daha yaptı ama ıskaladı.
- Tom took another shot at the crow, but missed again.
Kargalar yuvalarını yapıyorlar.
- The crows make their nest.
Onun zengin olduğu gerçeğine rağmen, o fakir olduğunu söylüyor.
- In spite of the fact that she's rich, she says she's poor.
Onun meşgul olduğu gerçeğine rağmen, o beni görmeye geldi.
- In spite of the fact that she was busy, she came to see me.
Hâlâ burada olanlar sadece sen ve Emet'sin.
- You and Emet are the only ones still here.
Tom'un konuşabileceği iki dil sadece Fransızca ve İngilizcedir.
- The only two languages Tom can speak are French and English.
Siparişi iptal ettim.
- I canceled the order.
Sipariş çok geç geldi.
- The order came too late.
Van Gogh'un eserlerini taklit etti.
- He imitated the works of Van Gogh.
D'Annunzio'nun eserleri, Marinetti'ye bir cevaptır.
- The works of D'Annunzio are an answer to Marinetti.
Müttefikler hiç boşa zaman harcamadı.
- The Allies wasted no time.
Müttefikler bazen savaştan kaçınamadı.
- Sometimes the Allies could not avoid battle.
Lütfen doğru cevabı daire içine alın.
- Please circle the right answer.
Doğru cevabı işaretleyin.
- Mark the right answer.
Aşağıdaki cümleleri Japoncaya çevir.
- Translate the following sentences into Japanese.
Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.
- Complete the following form to know who you could have been in a previous life.
Tom ertesi Cuma Mary'yi görmek için gitti.
- Tom went to see Mary the following Friday.
Tom ve Mary, ertesi hafta yine orada buluşmak için karar verdi.
- Tom and Mary decided to meet there again the following week.
Hem balık hem de et besleyici fakat sonraki öncekinden daha pahalı.
- Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former.
Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.
- Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former.
Birinin çözümü, ötekinin çözümünü kanıtlayabilir.
- The solution of one may prove to be the solution of the other.
Mary öteki kızlar gibi değildir.
- Mary is not like the other girls.
Ben öbür yola bakmaktan kendimi tutamadım.
- I can't keep looking the other way.
Öbür düğmeye basmayı dene.
- Try pushing the other button.
Geri kalanları alabilirsin.
- You can have the rest.
Dosyaların geri kalanı nerede?
- Where are the rest of the files?
Burası tam uzun süredir ziyaret etmek istediğim yer.
- This is the very place that I have long wanted to visit.
Bu tam aradığım video.
- This is the very video I have been looking for.
Tom bunu yapma şeklini seviyor.
- Tom likes the way you do that.
Tom, Mary'yi bunu yapma şeklinden dolayı eleştirdi.
- Tom criticized Mary for the way she was doing that.
Bütün pastayı yiyecek mi?
- Will he eat the whole cake?
Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.
- Tom spent the whole day reading in bed.
That is the hospital to go to for heart surgery.
The cat is a solitary creature. (= “All cats are solitary creatures.”).
Feed the hungry, clothe the naked, comfort the afflicted, and afflict the comfortable.
I'm much the wiser for having had a difficult time like that.
That apple pie was the best.
It looks weaker and weaker, the more I think about it.
A stone hit him on the head. (= “A stone hit him on his head.”).
Why the devil have you got my pizza?.
Here is the one I want to buy.
I was in San Francisco just the other day.
You are teh haxor!.
Ye Olde Medicine Shoppe.
J to the L-O.
Ten to the zero (1).
He ate all of the apple.
- He ate the whole apple.
I was in Boston almost all summer.
- I was in Boston for almost the whole summer.
Some people have compared Esperantism to a cult, but soon there will come a time when Zamenhof returns and punishes them for this sacrilege.
- Some people have likened Esperantism to a cult, but soon the time will come when Zamenhof returns and punishes them for this sacrilege.
The time will come when you will regret it.
- The time will come when you will regret this.