that time

listen to the pronunciation of that time
الإنجليزية - التركية
O zaman

O zaman, Meksika henüz İspanya'dan bağımsız değildi. - At that time, Mexico was not yet independent of Spain.

Ben o zaman odamı temizliyordum. - I was cleaning my room for that time.

this time
bu sefer

Bu sefer onu yapamam. - I can't make it this time.

Tom bu sefer doları yene çevirmemenin daha iyi olacağını düşünüyor. - Tom thinks it would be better not to change dollars into yen at this time.

this time
bu kez

Bu kez onu deneyeceğim. - This time I'll try it.

Bu kez farklı olacak. - This time's going to be different.

this time
bu defa

Bu defa sonuçları aldı. - This time, he got results.

Tom bu defa tekrar bize yardım etmeye istekli. - Tom is willing to help us again this time.

then
o zaman

Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı. - I apologized, but even then she wouldn't speak to me.

O zamandan beri, Japonya'da büyük bir değişim oldu. - Since then, a great deal of change has occurred in Japan.

then
(ondan) sonra
then
o durumda
then
daha sonra

Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı. - The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.

Mary Tom'a söyledi: Kısa bir cümle ile başlayalım, ve daha sonra göreceğiz... - Mary told Tom: Let's begin with a short sentence, and then we'll see...

then
o süre içinde
then
madem öyle
then
o zamanki
then
o zamanlar

O zamanlar, tüm hesaplamalar elle yapıldı. - Back then, all the calculations were done by hand.

O zamanlar erkekler şapka takardı. - Men wore hats back then.

then
sonra

Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu. - But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London.

Dima bir gecede 25 adamla yattı ve sonra onları öldürdü. - Dima slept with 25 men in one night and then killed them.

then
öyleyse

Tanrı dünyamızda yoksa, öyleyse Tanrı'yı kendi ellerimle yaratacağım. - If God doesn't exist in our world, then I will create God with my own hands.

Öyleyse onu görmediğine inanamam. - I cannot believe you did not see him then.

This time
be sefer
Your time
vaktiniz
our time
bizim zamanımız
that the time
O zaman
then
(zarf) o zaman, ondan sonra, o halde, öyleyse, zira, demek
then
derhal
then
o zaman vaki olan
then
ondan sonra
then
o halde

Oraya gitmek istemiyorsanız, o halde biz de oraya gitmeyiz. - If you don't want to go there, then we won't go there.

Eğer bu cümleyi okuyabiliyorsan, o halde okuyabiliyorsundur. - If you can read this sentence, then you're able to read.

then
(sıfat) o zamanki, o zamanlarki
then
demek

Eğer beni bu şekilde tanımıyor idiysen, kısaca beni tanımamışsın demektir. - If you didn't know me that way then you simply didn't know me.

Ancak o zaman onun ne demek istediğini anladım. - Only then did I realize what he meant.

الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف that time في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

me time
Time to oneself; a period spent relaxing on one's own
that time.
then

It will be finished before then.

I know you told me when you'd be coming, but I couldn't get there then. - I know what time you said you would be there, but I wasn't able to be there at that time.

What were you doing then? - What were you doing at that time?

this time
On or near the same date

this time last year.

this time
on this occasion, on this opportunity
that time

    التركية النطق

    dhıt taym

    النطق

    /ᴛʜət ˈtīm/ /ðət ˈtaɪm/

    فيديوهات

    ... people in this technology ahead of time, or being ...
    ... It's something that's emerged over time. ...
المفضلات