St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
- Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
Tom was feeling on top of the world after getting a promotion.
- Tom bir terfi aldıktan sonra kendini dünyanın tepesindeymiş gibi hissediyordu.
There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
- Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
There was a tower on the top of the mountain.
- Dağın tepesinde bir kule vardı.
There is a shrine atop the mountain.
- Dağın tepesinde bir tapınak vardır.
The royal palace was built on a hill.
- Kıraliyet Sarayı bir tepenin üstüne yapıldı.
When I have finished writing the letter, I will take you to the lake about two miles beyond the hill.
- Ben mektubu yazmayı bitirdiğimde, seni yaklaşık olarak tepenin iki mil ötesindeki göle götüreceğim.
Can you see that mountain with the snow-covered peak?
- Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?
Denali is highest peak in North America.
- Denali Kuzey Amerika'da en yüksek tepedir.
She's too short to reach the top.
- O, tepeye ulaşamayacak kadar çok kısa.
Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company.
- Şirketin tepesine gelmek için, onun sıkı çalıştığını herkes biliyor.
That's only the tip of the iceberg.
- O sadece buz dağının tepesi.
It's the tip of the iceberg.
- Bu, buzdağının tepesi.
The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
She was soaked from head to foot.
- Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
The surfer tried to ride the crest of the wave.
- Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.
He never looks down on poor people.
- O, fakir insanlara asla tepeden bakmaz.
Nick looks down on anyone who comes from a rural area.
- Nick kırsal alandan gelen birine tepeden bakıyor.
Dan jumped onto the roof of a passing train.
- Dan geçen bir trenin tepesine atladı.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.