Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
- Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
Tom was feeling on top of the world after getting a promotion.
- Tom bir terfi aldıktan sonra kendini dünyanın tepesindeymiş gibi hissediyordu.
There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
- Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
There was a tower on the top of the mountain.
- Dağın tepesinde bir kule vardı.
There is a shrine atop the mountain.
- Dağın tepesinde bir tapınak vardır.
When I have finished writing the letter, I will take you to the lake about two miles beyond the hill.
- Ben mektubu yazmayı bitirdiğimde, seni yaklaşık olarak tepenin iki mil ötesindeki göle götüreceğim.
The person with the dog was so slow on the hill.
- Köpekli birisi, tepede bayağı yavaştı.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
Can you see that mountain with the snow-covered peak?
- Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?
We climbed to the top of Mt. Fuji.
- Fuji
She's too short to reach the top.
- O, tepeye ulaşamayacak kadar çok kısa.
It's the tip of the iceberg.
- Bu, buzdağının tepesi.
That's only the tip of the iceberg.
- O sadece buz dağının tepesi.
The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
He looked at her from head to foot.
- Tepeden tırnağa ona baktı.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
At last, they reached the top of the mountain.
- Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
The surfer tried to ride the crest of the wave.
- Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.
He never looks down on poor people.
- O, fakir insanlara asla tepeden bakmaz.
He never looks down upon others.
- O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.
Dan jumped onto the roof of a passing train.
- Dan geçen bir trenin tepesine atladı.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.