تعريف tepeli في التركية الإنجليزية القاموس.
- hooded
- peaked
- crested
- tufty
- humpy
- tufted
- crested (bird)
- humped
- pileated
- tepe
- hill
When I have finished writing the letter, I will take you to the lake about two miles beyond the hill.
- Ben mektubu yazmayı bitirdiğimde, seni yaklaşık olarak tepenin iki mil ötesindeki göle götüreceğim.
The hill was all covered with snow.
- Tepe tamamen karla kaplıydı.
- tepe
- peak
Can you see that mountain with the snow-covered peak?
- Tepesi karla kaplı olan şu dağı görebiliyor musun?
Denali is highest peak in North America.
- Denali Kuzey Amerika'da en yüksek tepedir.
- tepe
- top
She's too short to reach the top.
- O, tepeye ulaşamayacak kadar çok kısa.
He lives at the top of the hill.
- O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
- tepeli akbaba
- condor
- tepeli arı şahini
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: kartalgiller) oriental honey-buzzard
- tepeli ağaçkakan
- pileated woodpecker
- tepeli baykuş
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: baykuşgiller) [syn.: tepeli baykuş, kulaklı orman baykuşu] long-eared owl
- tepeli baştankara
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: baştankaragiller) crested tit
- tepeli baştankara
- crested tit
- tepeli dalgıç
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: batağangiller) [syn.: tepeli dalgıç, elmabaş, tepeli batağan, bahri] great crested grebe
- tepeli devekuşu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: Casuariidae) cassowary
- tepeli guguk
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: gugukgiller) great spotted cuckoo
- tepeli karabatak
- shag
- tepeli karabatak
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: karabatakgiller) European shag
- tepeli meke
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: sutavuğugiller) crested coot
- tepeli olma
- hilliness
- tepeli pelikan
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: pelikangiller) Dalmatian pelican
- tepeli sumru
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: sumrular,denizkırlangıcıgiller) lesser crested tern
- tepeli tarlakuşu
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: tarlakuşugiller,toygarlar) [syn.: tepeli tarlakuşu, tepeli toygar] crested lark
- tepe
- {i} tip
It's the tip of the iceberg.
- Bu, buzdağının tepesi.
That's only the tip of the iceberg.
- O sadece buz dağının tepesi.
- tepe
- {i} ridge
The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
- tepe
- hood
- tepe
- {i} head
She was soaked from head to foot.
- Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
- tepe
- {i} fell
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
- tepe
- {i} rise
- tepe
- comb
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
- tepe
- jebel
- tepe
- brow
- tepe
- djebel
- tepe
- corona
- tepe
- mound
- tepe
- tuft
- tepe
- topping
- tepe
- mount
Look at the mountain whose top is covered with snow.
- Tepesi karla kaplı olan dağa bak.
What is the name of the mountain whose top is covered with snow?
- Tepesi karla kaplı olan dağın adı nedir?
- tepe
- crest
The surfer tried to ride the crest of the wave.
- Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.
- tepe
- {i} down
She was out of breath from walking up and down hills.
- O, tepelerde aşağı yukarı yürürken nefes nefese idi.
You shouldn't look down on him.
- Ona tepeden bakmamalısın.
- tepe
- crown
- tepe
- topknot
- tepe
- {i} roof
Dan jumped onto the roof of a passing train.
- Dan geçen bir trenin tepesine atladı.
- j zo. tepeli baykus; kulakli orman baykusu
- zo j. Crested Owl, Long-eared baykusu
- tepe
- vertex
- tepe
- the hill
- ak tepeli kuyrukkakan
- (Tabiat Doğa) (kuş, Fam: karatavukgiller) white-crowned black wheatear
- avustralya tepeli papağan
- (Hayvan Bilim, Zooloji) cockatoo
- dokuz tepeli
- (Tabiat Doğa) (bitki, Fam: zambakgiller,zambakiye) [syn.: dokuz tepeli, akçöpleme, beyaz boynuz otu] white hellebore
- sivri tepeli
- peaky
- sivri tepeli
- spired
- sivri tepeli
- spiry
- sivri tepeli dalga
- (Askeri) chopping waves
- sivri tepeli kemer
- ogive
- sivri tepeli kule
- pinnacle
- sivri tepeli yumuşak kep
- (Askeri) cap, peaked, soft
- tepe
- (Konuşma Dili) the space right beside one: Tepemde dikilme öyle! Don't stand here breathing down my neck!
- tepe
- apex
- tepe
- crown, topmost part (of one's head)
- tepe
- crest, crown (of a bird)
- tepe
- height
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.
- tepe
- (Matematik) vertex
- tepe
- eminency
- tepe
- eminence
- tepe
- hump
- tepe
- cap
- tepe
- hill; top; summit, peak; crest
- tepe
- top, top part: ağacın tepesinde at/in the top of the tree/on top of the tree
- tepe
- apical
- tepe
- (Hukuk) climax
- tepe
- dome
- tepe
- knap
- tepe
- (Anatomi) collis
- tepe
- sinciput
- tepe
- barrow
- tepe
- eminencecy