Tom gerilimi hafifletmeye çalıştı.
- Tom tried to ease the tension.
Soğuk Savaş gerilimi arttı.
- Cold-war tension has mounted.
Tansiyon kalp hastalığının ana kaynağıdır.
- Tension is a major cause of heart disease.
Gerginlikler artıyordu.
- Tensions were increasing.
İkimiz arasında büyüyen bir gerginlik hissettim.
- I felt the tension grow between us.