This idea is the basis of my argument.
- Bu fikir benim iddiamın temelidir.
Everything starts from the basis.
- Her şey temelden başlar.
Your idea has no foundation at all.
- Sizin fikrinizin hiç temeli yok.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
- Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.
What are the basic rules for keeping a dog?
- Bir köpek bakmanın temel kuralları nelerdir?
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
Baseless speculations.
- Temelsiz spekülasyonlar.
The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages.
- Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.
Tom was essentially right.
- Tom temel olarak haklıydı.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
There is a fundamental difference between your opinion and mine.
- Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.
We still have to solve the underlying problem.
- Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.
Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages.
- Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.
This is an elementary error of reasoning.
- Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
Let's establish some ground rules.
- Bazı temel kurallar belirleyelim.
The house burned to the ground before the fire truck arrived.
- İtfaiye aracı gelmeden önce ev temele kadar yandı.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
Instant noodles are a staple among college students.
- Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.
We need to get back to the basics.
- Bizim temellere geri dönmemiz gerek.
These are the basics.
- Bunlar temel öğelerdir.
Freedom of speech is the cornerstone of democracy.
- Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.
Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.
- Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur
The primary aim of science is to find truth, new truth.
- Bilimin temel amacı gerçeği , yeni gerçeği bulmaktır.
The three primary colors are the basis of all the other colors.
- Üç ana renk, diğer bütün renklerin temelidir.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Bravery is a central principle of Hanukkah.
- Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
Let us turn now to the fundamental issue.
- Şimdi temel konuya dönelim.
The main crop of Japan is rice.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
Marriage is the main cause of all divorces.
- Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
We must get to the root of the problem.
- Problemin temeline gitmeliyiz.
The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter.
- NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.
This is one of the principal arguments against your plan.
- Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.
I need to get to the bottom of this.
- Bunun temeline inmeliyim.
I'm getting to the bottom of this.
- Bunun temeline iniyorum.
Weak foundations caused the house to subside.
- Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.