Bana ne demek istediğini söyle.
- Tell me what you mean.
Onlara ne demek istediğini söyle.
- Tell them what you mean.
O, eşine gerçeği anlatmakta tereddüt etmedi.
- He didn't hesitate to tell his wife the truth.
Gerçeği anlatmak gerekirse o benim sevgilim.
- To tell the truth, she is my girlfriend.
Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
- To tell the truth, this matter does not concern it at all.
Doğruyu söylemek gerekirse, ben senin baban değilim.
- To tell the truth, I am not your father.
İkizler o kadar benziyorlardı ki birbirinden ayırt etmek zordu.
- The twins were so alike that it was difficult to tell them apart.
Jackson'ın ikizlerini ayırt etmek imkansız.
- It's impossible to tell the Jackson twins apart.
İki kameradan hangisinin daha iyi olduğunu bana söyle.
- Tell me which of the two cameras is the better one.
Onu neden sevdiğini lütfen bana söyler misin?
- Could you please tell me why you love her?
Ne olacağını tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling what will happen.
Ne zaman geleceğini tahmin etmek mümkün değil.
- There is no telling when they will come.
Tom'a bilmek istediği şeyi söyleyemedim.
- I couldn't tell Tom what he wanted to know.
Bilmek istediğin her şeyi sana söyleyeceğim.
- I'll tell you everything you want to know.
Kimin gerçeği söylediğini anlamak zordur.
- It's hard to figure out who's telling the truth.
Doğruyu söylemek gerekirse, o benim yeğenimdir.
- To tell the truth, she is my niece.
Doğruyu söylemek gerekirse, günde iki paket sigara içerdim.
- To tell the truth, I used to smoke two packs a day.
Yalan söylemek yanlıştır.
- To tell a lie is wrong.
Yalan söylemek yanlıştır.
- It is wrong to tell a lie.
O bana ihbar etmekle tehdit etti.
- She threatened to tell on me.
Tom beni ihbar etmekle tehdit etti.
- Tom threatened to tell on me.
talk angrily to someone beacuse they have done something wrong.
Yalan söylemek iyi değildir.
- It is not good to tell a lie.
Yalan söylemek her zaman bir günah mıdır?
- Is it always a sin to tell a lie?
Doğrusunu söylemek gerekirse, babamın arabasını onun izni olmadan sürdüm.
- To tell the truth, I drove my father's car without his permission.
Doğrusunu söylemek gerekirse, dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim.
- To tell the truth, I would rather stay at home than go out.
O bana babasının öldüğünü söyledi.
- He told me that his father was dead.
Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
- At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
Neden bize nereye gittiğini anlatarak başlamıyorsun?
- Why don't you start by telling us where you went?
Bütün gece hayalet hikâyeleri anlatarak uyanık kaldık.
- We stayed awake all night telling ghost stories.
Tom fıkra anlatmada iyidir.
- Tom is good at telling jokes.
Tekrar tekrar aynı hikayeyi anlatmaya devam etti.
- He kept on telling the same story over and over.
Tom'a daha önce bunu yapmak zorunda olduğu söylenmişti.
- Tom has already been told he has to do that.
Tom'a Mary'yi yalnız bırakacağı zaten söylenmişti.
- Tom has already been told to leave Mary alone.
Onun ve Mary'nin Fuji dağına tırmandıkları zamanı Tom'un bana anlattığını hatırlıyorum.
- I remember Tom telling me about the time he and Mary had climbed Mt. Fuji.
Onu dolaylı olarak anlatıyorsun, değil mi?
- You are telling it second hand, aren't you?
Bir şey bana hayır demem gerektiğini söylüyor.
- Something tells me I should say no.
Herkes bana sorunlarını söylüyor.
- Everybody tells me their problems.
Tom, Mary'ye kötü haberi söylemeyi mümkün olduğu kadar uzun süre erteledi.
- Tom had put off telling Mary the bad news for as long as possible.
Tom'a ne olduğunu söylemenin nesi var?
- What's wrong with telling Tom what happened?
And in his lap a masse of coyne he told, / And turned vpsidowne, to feede his eye / A couetous desire with his huge threasury.
Please tell me the time.
Tell him to go away.
He seems to like to tell lies.
I want to tell you a story.
Cherry looks old, Mergenthaler told himself. His age is telling. Querulous — that's the word. He's become a whining, querulous old man absorbed with trivialities.
Time will tell what became of him.
No, there's no way to tell.
The actress's earthy new book tells all.
They are identical twins, and if they dress the same, everybody has trouble telling them apart.
We're on the Air Force family planning routine. Mitch's been out of town so much we haven't even had a chance to try and get pregnant. / Tell me about it..
My sister told on me when I didn't go to school.
Years of drinking started to tell on his body.
Don't listen to him, he's telling tales.
Open source is a tell-all software development strategy.
I travelled there in 1996, no, I tell a lie, in 1997.
Can you tell us how you will motivate your students to learn?.
But how, pray tell, do you notice something that happens when you're asleep?.
Pray tell us, how will they fare while you are away?.
This may not be a good idea, but time will tell.
... maybe they'd tell me I think I'll skip the antidepressant ...
... There's no one to tell you who to cast. ...