teklik

listen to the pronunciation of teklik
التركية - الإنجليزية
(Konuşma Dili) (a) lira
unity
oneness, uniqueness
tek
only

The only room available is a double. - Mevcut tek oda iki kişiliktir.

This sentence has only one language. - Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.

tek
{i} one

I called his office again and again, but no one answered. - Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.

Kill two birds with one stone. - Tek bir taşla iki kuş öldür.

tek
single

I don't have a single enemy. - Benim tek bir düşmanım yok.

She left without saying even a single word. - Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.

tek
sole

For him, divorce is a good invention, with one sole disadvantage: you have to get married first. - Onun için boşanma tek dezavantajla iyi bir buluş: ilk önce evlenmek zorundasın.

Being an only child, he was the sole inheritor. - O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.

tek
unique

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

tek
odd

One, three, five, seven and nine are odd numbers. - Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

Everyone has the right to own property alone as well as in association with others. - Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.

She is used to living alone. - Tek başına yaşıyordu.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself. - Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.

I cannot carry this suitcase by myself. - Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.

tek
flat

He flatly refused her requests for help. - Onun yardım teklifini açıkça reddetti.

He flatly turned down our request. - Teklifimizi açıkca geri çevirdi.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(Denizbilim) add

She added in her letter that she would write again soon. - O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.

All you have to do is to write your name and address here. - Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.

tek
companion

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Don't let the children monopolize the television. - Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.

Our store has a monopoly on this item. - Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.

tek
uni

His technique was unique and absolutely amazing. - Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.

A unicycle has one wheel. - Tek tekerli bisikletin tek tekeri vardır.

tek
solo

Now that my only colleague has retired, I'm flying solo. - Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.

Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day. - İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.

tek
homo
tek
one and only

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

tek
singular

After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs. - Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

tek
lone

He lives in this lonely place by himself. - O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.

When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely. - Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

The deer was running by itself. - Geyik tek başına koşuyordu.

Running was my only defense. - Koşu benim tek savunmamdı.

tek
several

Jim has asked Anne out several times. - Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.

Tom lived alone for several years. - Tom yıllarca tek başına yaşadı.

tek
reindeer
tek
suigeneris
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف teklik في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

tek
A Siberian ibex
التركية - التركية
Lira: "Seni satmam çocuğum / Dört yüz bin tekliğe."- S. F. Abasıyanık
Bir lira
Tek, bir olma durumu
Kelimelerde bir varlığı veya çekimli fiillerde bir kişiyi bildiren biçim, tekil, müfret, çoğul, çokluk karşıtı: öğrenci-y-im, ev-im, gel-di-m vb
Kelimelerde, tek kişiyi veya varlığı bildiren biçim, çoğul, çokluk karşıtı: öğrenci-y-im, ev-im, gel-di-m vb
teklik eki
Tek özellik gösteren ek
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)
teklik
المفضلات