Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
The only goal of the final match was scored by Andrés Iniesta.
- Final maçındaki tek gol Andrés Iniesta tarafından atıldı.
Replace the old tires with new ones.
- Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
I called his office again and again, but no one answered.
- Onun bürosunu tekrar tekrar aradım fakat kimse cevap vermedi.
I don't have a single enemy.
- Benim tek bir düşmanım yok.
Get both a phone and internet access in a single package!
- Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!
She was my sole source of happiness.
- Tek mutluluk kaynağım oldu.
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
One, three, five, seven and nine are odd numbers.
- Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I cannot carry this suitcase by myself.
- Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.
I can't carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
I offered to fix Tom's flat tire.
- Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.
I've got a flat tire.
- Bir patlak tekerim var.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
She added in her letter that she would write again soon.
- O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.
Tom is a technology addict.
- Tom bir teknoloji bağımlısı.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
I'd like to break this 100 dollar bill into four 20 dollar bills and twenty singles.
- Ben bu 100 dolarlık banknotu, dört tane 20 dolarlık banknot ve yirmi tane tekliğe bozmak istiyorum.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
Don't let the children monopolize the television.
- Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.
Our store has a monopoly on this item.
- Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.
The United States annexed Texas in 1845.
- ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.
I know a girl who can ride a unicycle.
- Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
- İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
- Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
He lives in this lonely place by himself.
- O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
He reiterated this advice several more times during the meeting.
- O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.
Jim has asked Anne out several times.
- Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.