teke

listen to the pronunciation of teke
التركية - الإنجليزية
{i} goat
prawn
(Hayvan Bilim, Zooloji) billygoat
he-goat
male goat
billy goat
male goat, billy goat
he goat
male goat, billy goat; prawn
shrimp, prawn
(Hayvan Bilim, Zooloji) domestic goat
shrimp
tek
only

Man is the only animal that can laugh. - İnsan gülebilen tek hayvandır.

Ken's father loved Ken all the more because he was his only son. - Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.

tek
{i} one

Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway. - Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.

Replace the old tires with new ones. - Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.

tek
single

Get both a phone and internet access in a single package! - Tek bir pakette hem bir telefon hem de bir internet erişimi alın!

There isn't a single cloud in the sky. - Gökyüzünde tek bir bulut yok.

tek
sole

Being an only child, he was the sole inheritor. - O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.

Being an only child, he was the sole heir. - Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.

teke dikeni
(Botanik, Bitkibilim) lycium
teke sakalı
(Botanik, Bitkibilim) aruncus
teke tek
(Askeri) one-on-one
teke tek
One on one
teke tek
One to one
teke burunlu hook-nosed
(person)
teke böceği
(Tabiat Doğa) (böcek, haşere) long-horned beetle
teke sakalı
(Tabiat Doğa) (bitki, Fam: papatyagiller,bileşikgiller,mürekkebe) yellow goats-beard salsify
teke sakalı çiçeği
(Gıda) oyster plant
teke sakalı çiçeği
(Gıda) salsify plant
teke tek çarpışma
single combat
tek
unique

United States want to be the World unique superpower. - Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.

His technique was unique and absolutely amazing. - Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.

tek
odd

After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again. - Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.

One, three, five, seven and nine are odd numbers. - Bir, üç, beş, yedi ve dokuz tek sayılardır.

tek
single, unique; alone; only, merely; (sayı) odd; single thing
tek
alone

She likes to walk alone. - O tek başına yürümeyi sever.

Hiroko sat there all alone. - Hiroko orada tek başına oturdu.

tek
{s} exclusive
tek
solitary

She leads a solitary life in a remote area of Scotland. - O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.

tek
one and the same
tek
turkish electricity authority
tek
suit

I can't carry this suitcase by myself. - Bu valizi tek başıma taşıyamam.

I cannot carry this suitcase by myself. - Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.

tek
flat

I've got a flat tire. - Bir patlak tekerim var.

He flatly turned down our request. - Teklifimizi açıkca geri çevirdi.

tek
ceramics
tek
uni-
tek
particular
tek
pure and simple
tek
isolated
tek
merely

History is merely repeating itself. - Tarih sadece kendini tekrarlıyor.

tek
the one and only

This is the one and only thing he can do. He can't do anything else. - Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.

Tom's pissed off because he's not the one and only. - Tom tek olmadığından dolayı sinirli.

tek
(Denizbilim) add

The opening address alone lasted one hour. - Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.

All you have to do is to write your name and address here. - Yapman gereken tek şey buraya adını ve adresini yazmak.

tek
companion

Sami's only companion was his dog. - Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.

Tom's only companion is his dog. - Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.

tek
(Biyokimya) mono-
tek
single thing
tek
individual

Individual atoms can combine with other atoms to form molecules. - Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.

tek
mono

Don't let the children monopolize the television. - Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.

He was opposed to monopolies. - O, tekellere karşıydı.

tek
uni

I know a girl who can ride a unicycle. - Tek tekerlekli bisiklete binebilen bir kız tanıyorum.

The United States annexed Texas in 1845. - ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.

tek
solo

Now that my only colleague has retired, I'm flying solo. - Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.

Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment. - Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.

enenmiş teke
goat castration was
tek
homo
tek
one and only

Tom claims one and only one god exists. - Tom tek ve sadece tek bir tanrı olduğunu iddia eder.

The one and only dessert my son eats is chocolate cake. - Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.

tek
(sayı) uneven
tek
homoeo [Brit.]
tek
fellow

I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us. - Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.

All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place. - Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.

tek
singular

In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc. - İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.

To form the plural in Esperanto, add a j to the singular. - Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.

tek
lone

Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely. - Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.

He lives in this lonely place by himself. - O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.

tek
mono , odd , single
tek
All I ask is ...; ... as long as ...: Tek yapsın da, nasıl yaparsa yapsın! I don't care how he does it; all I want is for him to get the thing done! Her şeye razıyım, tek ondan kurtulayım! I'm agreeable to anything as long as I can get shut of him!
tek
homeo
tek
dolly
tek
bellows
tek
homoeo
tek
res
tek
azygous
tek
running

Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel. - Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.

The deer was running by itself. - Geyik tek başına koşuyordu.

tek
several

Jim has asked Anne out several times. - Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.

He reiterated this advice several more times during the meeting. - O, bu öğüdü toplantı boyunca birkaç defa daha tekrarladı.

tek
reindeer
tek
suigeneris
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف teke في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

tek
A Siberian ibex
التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Bir cilt defter
(Osmanlı Dönemi) f. Keçilerin erkeği. Sürü önünden giden kösemen
(Osmanlı Dönemi) Tezek
Batı Akdeniz ve Göller Yöresinde oynanan halk oyunlarının genel ismi
Tüylü devenin erkeği ile tek hörgüçlü dişi devenin geriye melezlenmesinden elde edilen bir deve türü
Antalya ve Fethiye körfezleri arasında yer alan yarımadanın adı
Daha çok deniz kıyılarındaki su birikintileri içinde yaşayan çok küçük boy karides
Bir karides türü
üç yaşındaki erkek keçi
Keçinin erkeği
Türkmen aşireti
Bir çeşit karides
TEKE'KÜ'
(Osmanlı Dönemi) Korkak olmak
TEKE'KÜ'
(Osmanlı Dönemi) Cem'olmak, birikmek, toplanmak
teke dikeni
Patlıcangiller familyasından yüksek çalı biçiminde dikenli bitki
teke tek
Bire karşı bir
TEK
(Osmanlı Dönemi) f. Koşma, seğirtme
Tek
bir
Tek
(Osmanlı Dönemi) TEVV
tek
Hiç, hiçbir: "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik."- R. H. Karay
tek
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
tek
Bir kadeh içki
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne
tek
Eşi olmayan, biricik, yegâne: "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir."- Y. Z. Ortaç
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece
tek
Sessiz, uslu
tek
Hiç, hiçbir
tek
Sessiz, hareketsiz, uslu
tek
Yalnız, yalnızca, salt, sadece. İki ile bölünemeyen (sayı)
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri: "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu."- M. Ş. Esendal
tek
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
tek
İki ile bölünemeyen (sayı)
teke
المفضلات