The future of our company is at stake. We have been heavily in the red for the last couple of years.
- Şirketimizin geleceği tehlikede. Son birkaç yıldır aşırı derecede borçluyuz.
His life is at stake.
- Onun hayatı tehlikede.
My career is on the line.
- Benim kariyerim tehlikede.
Her career is on the line.
- Onun kariyeri tehlikede.
His life is in danger.
- Onun hayatı tehlikede.
When they are in danger, they run away.
- Onlar tehlikede olduğunda, kaçarlar.
Unless a nation's existence is in peril, war is murder.
- Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.
A fund was set up to preserve endangered marine life.
- Tehlikede olan deniz yaşamını korumak için bir fon kuruldu.
What makes you think that your language is endangered?
- Dilinin tehlikede olduğunu sana ne düşündürüyor?
Tufts is the most dangerous university in the world.
- Tufts, dünyanın en tehlikeli üniversitesidir.
It is dangerous for children to play in the street.
- Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir.
Overloaded power boards can be a fire hazard.
- Aşırı yüklenmiş güç panoları bir yangın tehlikesi olabilir.
The use of optical instruments with this product will increase eye hazard.
- Bu ürünle birlikte optik aletlerin kullanımı göz tehlikesini artıracaktır.
Meteor strikes are a serious threat.
- Meteor çarpmaları ciddi bir tehlikedir.
The threat no longer exists.
- Tehlike artık mevcut değil.
Unless a nation's existence is in peril, war is murder.
- Bir ulusun hayatı tehlikede değilse, savaş cinayettir.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
Would domestic peace be plunged into jeopardy?
- İç barış tehlikeye girer mi?
What makes you think that your language is endangered?
- Dilinin tehlikede olduğunu sana ne düşündürüyor?
Lead poisoning endangers the health of millions of children around the world.
- Kurşun zehirlenmesi dünya genelinde milyonlarca çocuğun sağlığını tehlikeye atar.
Jamal is a dangerous thug. He always gets in trouble.
- Jamal tehlikeli bir haydut. Her zaman başı beladadır.
We've got a distress signal from that ship.
- Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
The ship flashed a distress signal.
- Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.
He saved the child at the risk of his own life.
- Kendi canını tehlikeye atarak çocuğu kurtardı.
They risked their lives on the dangerous trip.
- Tehlikeli yolculukta hayatlarını riske attılar.