The evidence is indisputable.
- Kanıtlar tartışmasızdır.
My decided preference is the fourth and the last of these alternatives.
- Benim tartışmasız tercihim bu seçeneklerden dördüncüsü ve sonuncusudur.
Bradford is arguably the ugliest town in Britain.
- Bradford tartışmasız İngiltere'deki en çirkin şehirdir.
Tom doesn't want to argue with you.
- Tom sizinle tartışmak istemiyor.
Tom doesn't want to argue with Mary.
- Tom Mary ile tartışmak istemiyor.
I quarrelled with my older brother yesterday.
- Dün ağabeyim ile tartıştım.
The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
- Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
The eloquent scholar readily participated in the debate.
- Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
It wasn't much of a debate.
- Büyük bir tartışma değildi.
Some people hate to argue.
- Bazı insanlar tartışmaktan nefret ederler.
He argued his daughter out of marrying Tom.
- O, Tom'la evlendiği için kızıyla tartıştı.
Only after a long dispute did they come to a conclusion.
- Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
We disputed the victory to the end.
- Zaferi sonuna kadar tartıştık.
Tom has something to discuss with all of us.
- Tom'un hepimizle tartışacak bir şeyi var.
I have something important to discuss with Tom.
- Tom'la tartışacak önemli bir şeyim var.
Parliamentary immunity is a controvertial issue.
- Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.
That topic is worth discussing.
- Bu konu tartışılmaya değer.
Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
- Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
My comment sparked off an argument in the group.
- Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.
Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria.
- 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.
The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
- Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
Quarrelling spoiled our unity.
- Tartışma birliğimizi bozdu.
Tom and Mary bicker all day long.
- Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.