Tom and Mary argue with each other all the time.
- Tom ve Mary birbirleri ile her zaman tartışırlar.
You'd better not argue with Tom.
- Tom'la tartışmasan iyi olur.
I quarrelled with my older brother yesterday.
- Dün ağabeyim ile tartıştım.
I want to put an end to the quarrel.
- Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
The eloquent scholar readily participated in the debate.
- Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
She pretended to be asleep during the debate.
- O, tartışmada uyuyor gibi yaptı.
Don't argue when you are angry and don't eat when you are full.
- Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.
He argued his daughter out of marrying Tom.
- O, Tom'la evlendiği için kızıyla tartıştı.
We disputed the victory to the end.
- Zaferi sonuna kadar tartıştık.
After a long dispute the coal mines closed and the remaining miners were paid off.
- Uzun bir tartışmadan sonra kömür madenleri kapatıldı ve kalan madenciler işten çıkarıldılar.
I have something I need to discuss with Tom.
- Tom'la tartışmam gereken bir şeyim var.
I have something important to discuss with Tom.
- Tom'la tartışacak önemli bir şeyim var.
Parliamentary immunity is a controvertial issue.
- Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.
Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
- Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
I took part in the discussion.
- Ben tartışmaya katıldım.
Conchita Wurst's selection for the Eurovision Song Contest 2014 sparked controversy in Austria.
- 2014 Eurovision Şarkı Yarışması için Conchita Wurst'un seçilmesi Avusturya'da tartışmalara yol açtı.
My comment sparked off an argument in the group.
- Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.
Quarrelling spoiled our unity.
- Tartışma birliğimizi bozdu.
They are always quarrelling in public.
- Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.
Tom and Mary bicker all day long.
- Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.