tanımayan

listen to the pronunciation of tanımayan
التركية - الإنجليزية
incognizant
Lacking knowledge; unaware (of)
{s} not cognizant; lacking knowledge, unconscious, unaware (also incognisant)
(often followed by `of') lacking knowledge or awareness; "incognizant of the new political situation"
(often followed by `of') lacking knowledge or awareness; "incognizant of the new political situation
Not cognizant; failing to apprehended or notice
tanı
{i} diagnosis
tanı
identification
tanı
direct
tanı
(Bilgisayar) identify

Some people identify success with having much money. - Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.

I don't want to identify myself with that group. - Bu grupla kendimi tanıtmak istemiyorum.

tanı
recognise

I can recognise my own kind. - Ben kendi türümü tanıyabilirim.

Remember me? No. Well, well. I'm surprised you don't recognise me! Are we supposed to? - Beni hatırlıyor musun? Hayır. Hayret. Beni tanımamana şaşırdım! Tanımamız gerekiyor mu?

tanı
{f} recognized

She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such. - O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.

Everyone recognized him as a brilliant pianist. - Herkes onu görkemli bir piyanist olarak tanıdı.

tanı
diagnostic

The sphygmomanometer is an important diagnostic instrument. - Tansiyon ölçme aleti önemli bir tanı aracıdır.

Sınır Tanımayan Doktorlar; görev destek kuvveti; çoklu muhabere formatı
(Askeri) Medicins Sans Frontieres ("Doctors Without Borders"); mission support force; multiplex signal format
hayatı tanımayan
unfledged
kural tanımayan
bohemian
sınır tanımayan televizyon
(Hukuk) television without frontier
tanı
diagnosis teşhis
التركية - التركية
tanımaz
tanı
Bir hastalığı tanıma işi, teşhis
tanımayan
المفضلات