tanıma

listen to the pronunciation of tanıma
التركية - الإنجليزية
recognition

He gave me a smile of recognition. - Bana bir tanıma tebessümü verdi.

Please use automatic speech recognition! - Lütfen otomatik konuşma tanıma yazılımı kullan.

identification
familiarization
spotting
acquaintance
acknowledgment
recognizance
acknowledgement
(konsolos vb.) exequatur
diagnose
recognizing

Repeating a mistake without recognizing it as one, is the biggest mistake of all. - Bir bütün olarak tanımadan bir hatayı tekrarlamak hepsinin içinde en büyük hatadır.

Of course, recognizing our common humanity is only the beginning of our task. - Elbette, ortak insanlığımızı tanıma sadece bizim görevin başlangıcıdır.

disown
recognitions
recognition of
get acquainted with
tanımak
recognize

Sellers and buyers are anonymous and very hard to recognize. - Satıcılar ve alıcılar anonimdir ve tanımak çok zordur.

It is important to recognize the limits of one's knowledge. - Birinin bilgisinin sınırlarını tanımak önemlidir.

tanı
{i} diagnosis
tanımak
know

I want to know about this mountain. - Bu dağı tanımak istiyorum.

Tom wants to get to know Mary better. - Tom Mary'yi daha iyi tanımak istiyor.

tanımak
identify
tanıma göre
(Bilgisayar) by description
tanıma uymak
answer
tanıma yitimi
med. agnosia
tanımak
get to know

Tom wanted to get to know Mary better. - Tom Mary'yi daha iyi tanımak istedi.

I'd like to get to know you better. - Seni daha iyi tanımak istiyorum.

ses tanıma
voice recognition
tanımak
be acquainted with
tanımak
acknowledge
tanımak
to recognize; to know, to be acquainted with sb; to identify, to acknowledge; to distinguish; to accept; to obey
tanımak
be recognizant of
tanımak
{f} affiliate
etiket tanıma
(Bilgisayar,Teknik) label identification
kelime tanıma
word recognition
tanı
identification
tanı
direct
tanımak
be acquainted with somebody
tanımak
(Kanun) legitimise
tanımak
obey
tanımak
acquaint oneself with
tanımak
acquainted with somebody
tanımak
to be acquainted with somebody
tanımak
put finger on
tanımak
accept
tanımak
distinguish
tanımak
place
tanımak
give
yüz tanıma
facial recognition
tanı
(Bilgisayar) identify

Some people identify success with having much money. - Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.

Can you identify the man using this picture? - Bu fotoğrafı kullanan adamı tanımlayabilir misin?

tanı
recognise

I can recognise my own kind. - Ben kendi türümü tanıyabilirim.

Can you recognise the person in this picture? - Bu resimdeki kişiyi tanıyabilir misin?

tanı
{f} recognized

I recognized her by the hat she was wearing. - Onu giydiği şapkadan tanıdım.

She was burned so extensively that her children no longer recognized her. - O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.

tanı
diagnostic

The sphygmomanometer is an important diagnostic instrument. - Tansiyon ölçme aleti önemli bir tanı aracıdır.

tanımak
own

Allowing robots to take their own decisions can be dangerous, because they can turn against their owner. - Robotların, kendi kararlarını verebilmelerine olanak tanımak tehlikeli olabilir; çünkü sahiplerine karşı çıkabilirler.

tanımak
spot
hak tanıma
enfranchisement
az tanıma
nodding acquaintance
açıkça tanıma
(Hukuk) express recognition
birleştirilmiş muhabere, seyrüsefer ve tanıma hava elektroniği
(Askeri) integrated communications, navigation, and identification avionics
borcu tanıma ya da kabullenme
(Ticaret) acknowledgemen
damga tanıma
(Bilgisayar) character recognition
dost kuvvetleri vurmayı önleyen tanıma cihazı
(Askeri) anti-fratricide identification device
dost, düşman tanıma sistemi
(Askeri) identification, friend or foe
dost, düşman, tarafsız tanıma sistemi
(Askeri) identification, friend, foe, or neutral
dost-düşman tanıma sistemi
(Askeri) identification friend-or-foe
dost/düşman tanıma / seçmeli tanıma özelliği
(Askeri) identification, friend or foe/selective identification feature
erken tanıma
(Hukuk) premature recognition, precipitate recognition
hedef tanıma taarruz çoklu sensörü
(Askeri) target recognition attack multisensor
ikincil tanıma
(Tıp) secondary identification
ilk bakışta tanıma
recognition at a glance
karşılıklı tanıma
(Hukuk) mutual recognition
karşılıklı tanıma ilkesi
(Hukuk) principle of mutual recognition
kendini tanıma
self knowledge
konu tanıma kodu
(Askeri) subject identification code
koşullu tanıma
(Hukuk) conditional recognition
kullanıcı tanıma
(Askeri) user identification
madde tanıma
(Askeri) item identification
malzeme tanıma
(Askeri) materiel cognisance
olanak tanıma
admitting of
optik karakter tanıma comp
optical character recognition
pisi tanıma işareti
(Havacılık) airway marking
pist tanıma işareti
(Havacılık) airway marking
plaka tanıma sistemi
license plate recognition
ses tanıma
speech recognition
sözcük tanıma
word recognition
tanı
diagnosis teşhis
tanımak
(ayrıcalık) charter
tanımak
to respect; to listen to, pay attention to
tanımak
to be able to distinguish, know, recognize
tanımak
ken
tanımak
to be acquainted with, know; to know well
tanımak
to recognize, know
tanımak
to make a distinction between, distinguish between
tanımak
(Hukuk) to recognise
tanımak
legitimize
tanımak
to acknowledge, recognize
tanımak
legitimatize
tanımak
to hold (someone) responsible
telsiz frekansını tanıma
(Askeri) radio frequency identification
teşhis tanıma grubu
(Askeri) recognition identification group
verilen tanıma uymak
(deyim) answer to the description of
üstü kapalı tanıma
(Hukuk) implied recognition
التركية - التركية
Tanımak işi: "Hocayı tam olarak tanıması, bilmesi gerektiğini sanıyordu."- T. Buğra
Tanımak işi
tanımak
Daha önce görülen, bilinen bir kimse veya şeyle karşılaşıldığında bunun kim veya ne olduğunu hatırlatmak: "Zarfın üstündeki yazıyı hemen tanıdı."- H. E. Adıvar
tanımak
Hukuki yönden varlığını kabul etmek
tanımak
Bir şeyin yapılması, bitirilmesi için belli bir süre vermek
tanımak
Daha önce görmüş olmak, ilişkisi bulunmak, bilmek: "Onu bir de eski polisler tanır."- S. F. Abasıyanık
Tanımak
(Osmanlı Dönemi) MEŞ'UR
tanı
Bir hastalığı tanıma işi, teşhis
tanımak
Bilip ayırmak, seçmek, ayırt etmek: "Her yeni ilişkisinde tanıdığı kızı, hep sevdiğini sanmış, hiç değilse sevmek istemişti."- N. Cumalı
tanımak
Boyun eğmek, yargısına uymak, saymak
tanımak
Daha önce görülen, bilinen bir kimse veya şeyle karşılaşıldığında, bunun kim veya ne olduğunu hatırlatmak
tanımak
Bilip ayırmak, seçmek, ayırt etmek
tanımak
Bir kimse veya şeyle ilgili, doğru ve tam bilgisi bulunmak
tanımak
Varlığını kabul etmek
tanımak
Sorumlu bilmek
tanımak
Bir kimse veya şeyle ilgili, doğru ve tam bilgisi bulunmak: "Sincapları yakından tanırım."- A. Haşim
tanımak
Daha önce görmüş olmak, ilişkisi bulunmak, bilmek
tanıma

    الواصلة

    ta·nı·ma

    النطق

    علم أصول الكلمات

    [ 'tan ] (verb.) 14th century. Middle English tannen, from Middle French tanner, from Medieval Latin tannare, from tanum, tannum tanbark.
المفضلات