He will think he has been completely forgotten.
- Tamamen unutulduğunu düşünecek.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
Sally didn't exactly agree with Bill, but she supported him.
- Sally, Bill'le tamamen aynı fikirde değildi ama onu destekledi.
You and Tom are exactly the same.
- Sen ve Tom tamamen aynısınız.
His speech was not altogether bad.
- Onun konuşması tamamen kötü değildi.
Your work is not altogether satisfactory.
- İşiniz tamamen tatmin edici değil.
The police thoroughly searched the house.
- Polis evi tamamen aradı.
I checked Tom thoroughly.
- Tom'u tamamen kontrol ettim.
I am wholly in agreement with you.
- Seninle tamamen aynı fikirdeyim.
The company, wholly owned by NTT, is doing well.
- Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
I assure you Tom will be perfectly safe.
- Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
I'm perfectly normal.
- Ben tamamen normalim.
Let's face it: this sentence is simply bad.
- Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
- Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
The shy boy was utterly embarrassed in her presence.
- Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.
It is utterly impossible to finish the work within a month.
- Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
Tom and Mary were finally completely alone.
- Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
It was pure accident that I came to know her.
- Onu tanımam tamamen tesadüftü.
He met Sam purely by chance.
- O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
Tom looks totally wiped out.
- Tom tamamen yok olmuş görünüyor.
The boy is totally dependent on his parents.
- Çocuk tamamen ebeveynlerine bağımlıydı.
He fully realizes that he was the cause of the accident.
- Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
The cherry trees are in full blossom.
- Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
The cherry trees are in full blossom.
- Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
I just couldn't go through with it.
- Ben sadece onu tamamen bitiremedim.
Tom is about through here.
- Tom neredeyse tamamen burada.
He was good and drunk.
- O tamamen sarhoş olmuştu.
It's already 3 a.m., but I'm wide awake and couldn't fall asleep if I tried.
- Saat sabahın üçü fakat ben tamamen uyanığım ve çabalasamda uyuyamadım.
The window was wide open.
- Pencere tamamen açıktı.
I am quite all right now.
- Ben şimdi tamamen iyiyim.
I am not wholly convinced that you are right.
- Haklı olduğuna tamamen ikna olmadım.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
Tom is about through here.
- Tom neredeyse tamamen burada.
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
That seems completely fair to me.
- O benim için tamamen adil görünüyor.
I resolved to break up with her cleanly.
- Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
His house is cleaned thoroughly once a week.
- Onun evi haftada bir kez tamamen temizlenir.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
Tom is trying to pay off all his debts.
- Tom bütün borçlarını tamamen ödemek için çalışıyor.