tamam!

listen to the pronunciation of tamam!
التركية - الإنجليزية
there
very good!
Right you are
okie dokie
okay

Why is it okay for boys, but not for girls? - Neden erkekler için tamam, ama kızlar için değil?

Okay, Tom, you can open your eyes now! - Tamam, Tom şimdi gözlerini açabilirsin!

alright

Alright, see you then. - Tamam, görüşürüz o zaman.

If you need anything, you can call, alright? - Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin, tamam mı?

all right

I am quite all right now. - Ben şimdi tamamen iyiyim.

I think it's all right now. - Sanırım o şimdi tamam.

{ü} yeah

Everybody pulled their socks up, yeah. - Herkes aklını başına devşirdi, tamam.

Oh yeah, I totally agree. - Oh evet, ben tamamen katılıyorum.

yes

Yesterday, we finished constructing the new stage. - Dün yeni aşama inşaatını tamamladık.

Yesterday I finished learning Esperanto on Duolingo. - Dün Duolingo'da Esperanto öğrenmeyi tamamladım.

ready

Please be ready in about half an hour, okay? - Lütfen yaklaşık yarım saat içinde hazır ol, tamam mı?

I'm all packed and ready to go. - Tamamen toparlandım ve gitmeye hazırım.

{s} finished

They finished eighty miles' journey. - Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

I haven't quite finished eating. - Ben yemeği tamamen bitirmedim.

allright
ok!

My studies are going okay. - Benim çalışmalar tamam olacak.

Write me sometime, OK? - Bir ara bana yaz tamam mı?

(Argo) okey-dokey
the whole

The patrol cars cover the whole of the area. - Devriye arabaları alanının tamamını kapsamaktadır.

I know the whole of the story. - Ben hikayenin tamamını biliyorum.

(Bilgisayar) finish

They finished eighty miles' journey. - Onlar seksen millik yolculuğu tamamladılar.

It is utterly impossible to finish the work within a month. - Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.

over

He was covered all over with paint. - O tamamen boyayla kaplanmıştı.

I wish this was all over. - Keşke bu tamamen bitse.

right

I am quite all right now. - Ben şimdi tamamen iyiyim.

If Bob had taken my advice, everything would be all right now. - Bob benim tavsiyemi dinleseydi, şimdi her şey tamam olacaktı.

intact
done!

I think our work here is done. - Sanırım buradaki işimiz tamam.

Wait a minute, my laundry is done, I'll go hang out the washing. - Bir dakika bekle, benim çamaşır tamam, çamaşırı asmaya gideceğim.

very well then
(Konuşma Dili) deal

OK, we've got a deal. - Tamam, bir anlaşmamız var.

exact

You and Tom are exactly the same. - Sen ve Tom tamamen aynısınız.

You're exactly right, Tom. - Tamamen haklısın, Tom.

ok, ok
roger that
to a tee
(Argo) good-oh
(deyim) it's all right

I think it's all right now. - Sanırım o şimdi tamam.

It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right. - Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.

well

His family are all very well. - Onun ailesi tamamen çok iyidir.

The company, wholly owned by NTT, is doing well. - Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.

well and good
full

He fully realizes that he was the cause of the accident. - Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.

The cherry trees are in full blossom. - Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.

(Bilgisayar) fixed
correct

You are entirely correct. - Sen tamamen hatasızsın.

Complete with the correct form of the verb. - Fiilin doğru şekli ile tamamlayın.

okey
agreed
OK
complete

He will think he has been completely forgotten. - Tamamen unutulduğunu düşünecek.

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

gross
is up
complete, not lacking in any part
O.K

I'll hide and you find me. O.K.? - Saklanacağım ve sen beni bulacaksın. Tamam mı?

mature
fully; for all of, for a whole: Tamam on gün sürdü. It went on all of ten days
precisely
that's all right
O.K.!/All right!/Very well!
rightoh
all (of the), the whole (of the): Binanın tamamı yandı. The whole building burned down
exactly

You're exactly right, Tom. - Tamamen haklısın, Tom.

That's exactly what I expected to happen. - Bu tamamen olmasını beklediğim şey.

righto
roger
correct, free of mistakes: Hesaplarınız tamam. Your arithmetic is correct
it's a deal
complete, ready; finished, over; correct, right; the whole; All right!, Okay!, OK!, Done!
according to Hoyle
ready; complete; finished
used to express displeasure sarcastically: Tamam, bir bu eksikti! Great! This is all I need!
time is up
eact
{s} done

Was nothing done about that? - Onun hakkında hiçbir şey tamam değil miydi?

All my homework is done. - Bütün ödevlerim tamam.

التركية - التركية
(Osmanlı Dönemi) Ne eksik ne fazla
(Osmanlı Dönemi) Tam, eksiksiz, noksansız
(Osmanlı Dönemi) Münasib, uygun
(Osmanlı Dönemi) Bitme, bitirme, son, nihayet
Yanlış ve yalan olmayan, doğru
Taşıtların yola koyulabileceğini anlatır
Evet, peki, olur!
Beğenilmeyen bir iş veya öneri karşısında söylenir
Bütün, tüm
Tamamlanmış, bitmiş
Eksiksiz
Tamamlanmış, bitmiş: "Haydi Abbas, vakit tamam / Akşam diyordun işte oldu akşam."- C. S. Tarancı