tama- men

listen to the pronunciation of tama- men
التركية - التركية

تعريف tama- men في التركية التركية القاموس.

TAMAMEN
(Osmanlı Dönemi) Büsbütün, eksiksiz ve tam olarak, mükemmel biçimde
tamamen
Bütün olarak, büsbütün: "Hanımlar tamamen çıktıktan sonra, beylere de numaraları dağıtılacaktır."- S. F. Abasıyanık
tamamen
Bütün olarak, büsbütün
التركية - الإنجليزية

تعريف tama- men في التركية الإنجليزية القاموس.

tamamen
completely

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

He was completely absorbed in his work. - Tamamen işine dalmıştı.

tamamen
exactly

I didn't have to open the letter. I knew exactly what it said. - Mektubu açmak zorunda değildim. Ne söylediğini tamamen biliyordum.

That's exactly what I expected to happen. - Bu tamamen olmasını beklediğim şey.

tamamen
through

I just couldn't go through with it. - Ben sadece onu tamamen bitiremedim.

Are you completely through with your homework? - Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?

tamamen
quite

Tom still hasn't quite learned the rules of the game. - Tom hâlâ oyunun kurallarını tamamen öğrenmemişti.

The bear is quite tame and doesn't bite. - Ayı tamamen uysal ve ısırmaz.

tamamen
utterly

Tom is utterly obsessed with food. No wonder Mary dumped him! - Tom tamamen yiyeceklere saplantılı. Mary'nin onu terkettiğine şaşmamalı.

It is utterly impossible to finish the work within a month. - Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.

tamamen
altogether

Your work is not altogether satisfactory. - İşiniz tamamen tatmin edici değil.

The Latin language is not entirely unknown to me, but I altogether lack the ability to speak it. - Latince tamamen bilmediğim bir dil değil ama bu dili konuşma yeteneğinden tamamen yoksunum.

tamamen
thoroughly

The police thoroughly searched the house. - Polis evi tamamen aradı.

They got thoroughly wet in the rain. - Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.

tamamen
sheer

It was sheer coincidence that Mary and I were on the same train. - Mary ve benim aynı trende olmamız, tamamen bir tesadüftü.

It is a sheer waste of time. - O tamamen zaman kaybı.

tamamen
definite
tamamen
fully

I'm sorry, today is fully booked. - Üzgünüm, bugün tamamen ayrılmış.

He fully realizes that he was the cause of the accident. - Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.

tamamen
precisely
tamamen
wholly

I am wholly in agreement with you. - Seninle tamamen aynı fikirdeyim.

Her words were wholly void of meaning. - Onun sözleri tamamen anlamsızdı.

tamamen
properly
tamamen
perfectly

I'm perfectly normal. - Ben tamamen normalim.

I can understand your position perfectly. - Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.

tamamen
definitely
tamamen
richly
tamamen
whole

He drank a whole bottle of milk. - O, bir şişe sütü tamamen içti.

On the whole I agree with you. - Sana tamamen katılıyorum.

tamamen
simply

What he told us the other day simply doesn't make sense, does it? - Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?

Let's face it: this sentence is simply bad. - Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.

tamamen
to the finger tips
tamamen
utter

The shy boy was utterly embarrassed in her presence. - Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.

Tom is utterly obsessed with food. No wonder Mary dumped him! - Tom tamamen yiyeceklere saplantılı. Mary'nin onu terkettiğine şaşmamalı.

tamamen
throughout
tamamen
thru
tamamen
(deyim) to the backbone
tamamen
finally

Tom and Mary were finally completely alone. - Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.

tamamen
neck and crop
tamamen
stock
tamamen
flatly
tamamen
per-
tamamen
bodily
tamamen
all the way
tamamen
pure

Our meeting was purely accidental. - Karşılaşmamız tamamen tesadüfi.

That is a pure waste of time. - O tamamen zaman kaybı.

tamamen
in its entirely
tamamen
without reserve
tamamen
totally

Tom was totally wasted. - Tom tamamen heder olmuş.

You guys are totally clueless. - Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.

tamamen
full

He fully realizes that he was the cause of the accident. - Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.

The cherry trees are in full blossom. - Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.

tamamen
boots and all
tamamen
bang-on
tamamen
unbelieving
tamamen
out and out
tamamen
the whole way
tamamen
thru and thru
tamamen
trans-
tamamen
(deyim) first and last
tamamen
through and through

He's American through and through. - O tamamen Amerikalıdır.

tamamen
in full

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

The cherry trees are in full blossom. - Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.

tamamen
thro

Tom is about through here. - Tom neredeyse tamamen burada.

He's American through and through. - O tamamen Amerikalıdır.

tamamen
lock stock and barrel
tamamen
truly
tamamen
starkly
tamamen
all-out
tamamen
down the line
tamamen
(deyim) good and

He was good and drunk. - O tamamen sarhoş olmuştu.

tamamen
to the core
tamamen
mature
tamamen
precise
tamamen
ex
tamamen
out-and-out
tamamen
toto
tamamen
at large
tamamen
wide

The window was wide open. - Pencere tamamen açıktı.

I'm not wide awake yet. - Henüz tamamen uyanık değilim.

tamamen
staring
tamamen
hopelessly
tamamen
lock, stock and barrel
tamamen
entirety
tamamen
sheerly
tamamen
right

I am not wholly convinced that you are right. - Haklı olduğuna tamamen ikna olmadım.

I'm being completely serious right now. - Şu anda tamamen ciddiyim.

tamamen
plenty
tamamen
as a whole
tamamen
(Konuşma Dili) from head to toe
tamamen
(Konuşma Dili) from head to foot
tamamen
(deyim) for good and all
tamamen
(deyim) far and away
tamamen
dead

The party was perfectly deadly. - Parti tamamen sıkıcıydı.

I'm dead against the plan. - Ben plana tamamen karşıyım.

tamamen
holo-
tamamen
entirely

He is not entirely without courage. - O, tamamen cesaretsiz değil.

A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine. - Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.

tamamen
purely

Our meeting was purely accidental. - Karşılaşmamız tamamen tesadüfi.

My meeting her was purely accidental. - Onunla karşılaşmam tamamen tesadüftü.

tamamen
ex-
tamamen
teetotal
tamamen
diametrically
tamamen
all

Having worked on the farm all day long, he was completely tired out. - Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

tamamen
absolutely

This story may sound strange, but it's absolutely true. - Bu hikaye kulağa acayip gelebilir ama tamamen gerçektir.

Stay absolutely still. - Tamamen hareketsiz dur.

tamamen
de-
tamamen
up to the hilt
tamamen
downright

It sounds downright frightening. - Bu tamamen korkutucu görünüyor.

This place is downright creepy. - Bu yer tamamen tüyler ürpertici.

tamamen
fair

That seems completely fair to me. - O benim için tamamen adil görünüyor.

The judgment isn't entirely fair. - Yargılama tamamen adil değil.

tamamen
without reservation
tamamen
a totally
tamamen
completely, entirely, wholly, altogether
tamamen
clean

I resolved to break up with her cleanly. - Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.

Tom cleaned the garage all by himself. - Tom garajı tamamen tek başına temizledi.

tamamen
precious
tamamen
bang
tamamen
heart and soul
tamamen
clear

It's all clear to me now. - O şimdi tamamen benim için temiz.

The law is perfectly clear. - Yasa tamamen açıktır.

tamamen
in the highest degree
tamamen
bang on
tamamen
chock
tamamen
holo
tamamen
completely, entirely, fully, exactly, quite, clean, clear, altogether, diametrically, in full, to the core, bang
tamamen
outright

This translation is outright wrong. - Bu çeviri tamamen yanlış.

tamamen
stark
tamamen
hollow
tamamen
trans

Mathematicians have this in common with the French: whatever you're trying to say to them, they take it and translate it in their own way and turn it around into something completely different. - Matematikçiler buna Fransızlarla müştereken sahiptir: onlara her ne söylemeye çalışıyorsan, onlar onu alır ve onu kendi tarzlarıyla çevirir ve onu tamamen farklı bir şeye çevirirler.

This translation is outright wrong. - Bu çeviri tamamen yanlış.

tamamen
well

The company, wholly owned by NTT, is doing well. - Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.

His family are all very well. - Onun ailesi tamamen çok iyidir.

tamamen
flat

The flat comes fully furnished. - Daire tamamen mobilyalıdır.

Her girlfriend is completely flat-chested. - Onun kız arkadaşı tamamen düz göğüslü.

tamamen
profound
tamamen
fast
tamamen
roundly
tamamen
spanking
tamamen
inextenso
tamamen
inly
tamamen
off

Tom finished off the ice cream that was in the freezer. - Tom dondurucudaki dondurmayı tamamen bitirdi.

Your guess is entirely off the mark. - Senin tahminin tamamen yanlış.

tamamen
per

Tom can understand perfectly well. - Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.

I'm perfectly normal. - Ben tamamen normalim.

tamamen
de
tamamen
consummately
tamamen
staringly
tama- men
المفضلات