تعريف takip في التركية الإنجليزية القاموس.
- follow-up
Don't forget to ask follow-up questions.
- Takip sorularını sormayı unutma.
- pursuit
Sami's pursuit of his attacker was in vain.
- Sami'nin, saldırganını takip etmesi boşunaydı.
After a short pursuit, the police caught him.
- Kısa bir takipten sonra polis onu yakaladı.
- chase
The young girl was chased by the old man.
- Genç kız yaşlı adam tarafından takip edildi.
She is being chased by a coyote.
- O bir koyote tarafından takip ediliyor.
- pursuit, chase; follow-up; persecution; prosecution
- persecution
- prosecution
- chasing
Why were you chasing me?
- Neden beni takip ediyordun?
They're all chasing Tom.
- Onların hepsi Tom'u takip ediyor.
- follow
The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family.
- Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.
Are you a leader or a follower?
- Bir lider mi yoksa bir takipçi misiniz?
- pursuing
The police are pursuing an escaped prisoner.
- Polisler kaçan bir mahkûmu takip ediyor.
- tracking
Send me the tracking number please.
- Bana takip numarasını gönderin lütfen.
Your tracking number is: 111222333.
- Senin takip numaran 111222333'tür.
- pursue
Wisdom pursues me, but I am faster.
- Bilgelik beni takip ediyor ama ben daha hızlıyım.
The police and the FBI pursued several leads.
- Polis ve FBI birkaç ipucunu takip etti.
- hound
- prosecute
Tom was never prosecuted.
- Tom hiç takip edilmedi.
- legal proceedings (especially those initiated against a debtor); prosecution (of a case)
- hunting
- following, coming after, succeeding
- pursuing (an end, a goal)
- tracing
- pursuance
- keeping up with, following (a fashion)
- pursuing, busying oneself with (a matter)
- following, taking (someone, something) as one's example
- following; pursuing, pursuit; trailing
- following; watching closely; keeping one's mind on; keeping abreast of
- follow up
I'll follow up with them to make sure that the work gets done.
- İşin yapıldığından emin olmak için onlarla birlikte takip edeceğim.
We try to follow up on every complaint.
- Her şikayeti takip etmeye çalışıyoruz.
- track
They followed the tracks the car had left.
- Arabanın bıraktığı izleri takip ettiler.
I can't keep track of all the changes taking place in the world of AIDS research.
- AIDS araştırma dünyasında yer alan tüm değişiklikleri takip edemem.
- follow of
- keep abreast
- keeping the track
- followup
- takip etmek
- pursue
- takip etmek
- chase
- takip etmek
- follow
It's important to follow a strict diet.
- Sıkı bir diyet takip etmek önemlidir.
We have to follow Tom.
- Tom'u takip etmek zorundayız.
- takip eden
- following
Don't you see who's following us?
- Bizi takip edeni görmüyor musun?
Is there someone following me?
- Beni takip eden biri mi var?
- takip etmek
- track
- takip eden
- follower
- takip etmek
- prosecute
- takip dürbünü
- (Askeri) tracking telescope
- takip eden
- sequent
- takip eden
- ensuant
- takip eden
- tailer
- takip edilecek yol
- (Ticaret) route
- takip edilen
- dogged
- takip edilen yol
- track
- takip etme
- follow-up
- takip etme
- (Havacılık) hunt
- takip etmek
- keep track of
- takip etmek
- monitor
- takip etmek
- (deyim) be in line with
- takip etmek
- trail
- takip etmek
- take out
- takip etmek
- keep a tab on
- takip etmek
- go after
- takip etmek
- keep up with
- takip etmek
- follow in somebody's wake
- takip etmek
- (deyim) keep in step
- takip istasyonu
- (Askeri) tracking station
- takip kavisi
- (Askeri) curve of pursuit
- takip seyri
- (Askeri) pursuit navigation
- takip çubuğu
- follower
- takip etmek
- Follow in smb.'s wake, to follow, to pursue, to chase, to dog
- takip etmek
- Follow, pursue, chase, dog
- takip numarası
- Tracking number
- takip süreci
- Follow-up process
- takip cihazı kontrolü
- (Askeri) tracker test
- takip değerlendirmesi
- follow-on evaluation
- takip dışı kalmış
- (Tıp) lost to follow-up
- takip eden
- follow up
- takip eden kontrolör
- slave controller
- takip eden kuvvetlendirme
- (Askeri) follow-on reinforcement
- takip ederek
- trailingly
- takip edilmiş
- sleuthed
- takip etme
- tracing
- takip etme
- follow up
We try to follow up on every complaint.
- Her şikayeti takip etmeye çalışıyoruz.
The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family.
- Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.
- takip etme
- chasing
- takip etme
- consecution
- takip etmek
- come after
- takip etmek
- give chase
- takip etmek
- keep tabs on
- takip etmek
- to follow, to pursue, to chase, to dog
- takip etmek
- follow up
I would like to follow up on our conversation about global warming.
- Küresel ısınmayla ilgili konuşmamızı takip etmek istiyorum.
- takip etmek
- dog
- takip etmek
- sleuth
- takip etmek
- 1. to follow; to pursue; to trail. 2. to follow, come after, succeed. 3. to follow, take (someone, something) as one's example. 4. to pursue (an end, a goal). 5. to pursue, busy oneself with (a matter). 6. to follow; to watch closely; to keep one's mind on; to keep abreast of. 7. to keep up with, follow (a fashion)
- takip etmek
- hound
- takip hakkı
- (Ticaret) stoppage in transitu
- takip hukuku
- code for quashing
- takip kademesi
- (Askeri) follow-on echelon
- takip kadranı
- (Askeri) follow-the-pointer indicator
- takip karşılıklı ilişkisi
- (Askeri) track correlation
- takip köpeği
- (Askeri) tracker dog
- takip olunacak muhakeme usulü
- (Kanun) procedure to be applied
- takip pilotu
- (Havacılık) chase pilot
- takip programı
- trace program
- takip çalışmaları
- follow-up studies
- takip çerezi
- (Bilgisayar) tracking cookie
- taarruz takip kademesi
- (Askeri) assault follow-on echelon
- takip eden
- trailer
- takip et
- pursue
The police and the FBI pursued several leads.
- Polis ve FBI birkaç ipucunu takip etti.
The cat has pursued the mouse.
- Kedi fareyi takip etti.
- izini takip etmek
- to track
- birbirini takip eden
- successive
- birbirini takip etme
- succession
- birbirini takip etmek
- ensuing
- gizlice takip etmek
- shadow
- takip etmek
- (Kanun) appeal
- takip et
- follow up
The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family.
- Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.
I would like to follow up on our conversation about global warming.
- Küresel ısınmayla ilgili konuşmamızı takip etmek istiyorum.
- takip et
- {f} alternate
- takip et
- {f} followed
We followed the deer's tracks.
- Biz geyiklerin izini takip ettik.
He followed in his father's footsteps.
- O, babasının ayak izlerini takip etti.
- takip et
- {f} monitor
- takip et
- {f} chase
- takip et
- {f} dogged
- araç takip sistemi
- (Seyahat) Vehicle Tracking System
- takip et
- dog
Mary's dog followed her to school.
- Mary'nin köpeği onu okula kadar takip etti.
- takip etmek
- to keep track of
- takip etmek
- to follow
It's important to follow a strict diet.
- Sıkı bir diyet takip etmek önemlidir.
We have to follow Tom.
- Tom'u takip etmek zorundayız.
- tıbbî takip
- Medical monitoring
- yakın takip
- Close monitoring
- Emtia Takip Sistemi
- (Askeri) Commodity Tracking System
- Savunma Bakanlığı Ulaştırma Takip Sistemi
- (Askeri) Defense Transportation Tracking System
- arama ve kurtarma uydu yardımıyla takip
- (Askeri) search and rescue satellite-aided tracking
- ağır ağır takip etmek
- draggle
- beni takip etmekten vazgeç
- Stop following me
- birbirini takip
- eden successive
- birbirini takip etmek
- alternate
- dava takip anlaşması
- retainer
- depo takip kodu
- (Gıda) stock keeping unit code
- gizlice takip etmek
- to shadow
- hedef takip radarı
- tracking radar
- idari takip asistanı
- (Ticaret) collection assistant
- idari takip müdürü
- (Ticaret) collection manager
- idari takip sorumlusu
- (Ticaret) collection supervisor
- izini takip etmek
- retrace
- kokuyu takip etmek
- cast
- lütfen beni takip edin
- follow me please
- modayı takip eden
- in the swim
- modayı takip eden kimse
- dasher
- modayı takip eden kimse
- fashion plate
- modayı takip edenler
- the fashionables
- müşterek bileşik takip ağı
- (Askeri) joint composite track network
- müşterek takip veri koordinatörü
- (Askeri) joint track data coordinator
- orduyu takip eden fahişe veya yardakçı
- camp follower
- orduyu takip eden satıcı
- sutler
- radarla takip etmek
- lock on
- risk takip
- risk tracking
- risk takip
- risk-monitoring
- sinsice takip etmek
- skulk after
- sıkı takip
- (deyim) eager chase
- sınır ötesi takip
- (Hukuk) (sıcak) cross-border pursuit, hot pursuit
- takip eden
- followup
- takip et
- followup
- takip et
- ensue
- takip etme
- followup
- takip etmek
- succeed
- takip etmek
- arrange (organize)
- takip etmek
- follow in smb.'s wake
- takip etmek
- supervene
- tek birimli dönüşü olmayan takip hattı; iz kontrol ağı
- (Askeri) trackline single-unit non-return; track supervision net
- tel takip çubuğu
- wire follower
- telekomünikasyon hizmeti talebi; tek birimli dönüşlü takip hattı
- (Askeri) telecommunications service request; trackline single-unit return
- telemetre, takip ve komuta
- (Askeri) telemetry, tracking, and commanding
- uçuş otomatik radar takip sistemi
- (Askeri) en route automated radar tracking system
- çok birimli dönüş takip hattı
- (Askeri) trackline multiunit return
- çok birimli dönüşü olmayan takip hattı
- (Askeri) trackline multiunit non-return
- çok yüksek frekans takip uydu sistemi
- (Askeri) ultrahigh frequency (UHF) follow-on satellite system