takılmak

listen to the pronunciation of takılmak
التركية - الإنجليزية
be attached
haunt
guy

I think Tom didn't want to hang out with you guys two nights in a row. - Sanırım Tom siz arkadaşlarıyla iki gece peş peşe takılmak istemiyordu.

Don't you guys hang out? - Siz çocuklar takılmak istemez misiniz?

lark about
jam in
banter
impose oneself on
to remain hung up on, remain stuck on
to be delayed in (a place) for a considerable length of time
hang out

Tom probably has better things to do than hang out with us. - Tom'un muhtemelen bizimle takılmaktan yapacağı daha iyi şeyleri vardır.

I wish I had a roommate to hang out with. - Keşke takılmak için bir oda arkadaşım olsa.

lock
hook
lock on
rally
to be waylaid by (someone) for a considerable length of time
seize up
tease
stick

I don't want to stick around. - Takılmak istemiyorum.

Tom wanted to stick around to see what would happen. Unfortunately, he had to leave. - Tom ne olacağını görmek için takılmak istiyordu. Ne yazık ki, gitmek zorunda kaldı.

to be attached to, be fastened to, be affixed to, be put on; to be pinned to; to be hung on
rot
josh
kid
jam
(makine) seize
to be delayed in, get hung up in (a place). takılıp kalmak
lark

Don't come to school to lark around. - Takılmak için okula gelme.

sport
catch
stick around

I don't want to stick around. - Takılmak istemiyorum.

Tom didn't want to stick around. - Tom takılmak istemiyordu.

chaff
be affixed
to be stopped by (someone) for a friendly chat, be waylaid by (someone)
to get stuck on, get hung up on, get snagged on (a problem)
to tease, kid (in a good-natured way)
(for one's eyes, one's mind) to remain fixed on
to be attached, to be fastened; to get caught, to catch; to banter, to chaff, to josh, to tease, to jest, to joke, to kid; to hang out, to frequent, to haunt; to go round with sb, to go about with sb, to hobnob, to consort (with sb); to dabble (at/in sth)
chip
jolly
snag
rib
lark around

Don't come to school to lark around. - Takılmak için okula gelme.

hobnob
lodge
attached
put in
frequent
crack a joke
go round with
(Dilbilim) attach oneself to
wedge
jest
joke
trip
consort
run around
dabble
tag

Tom probably won't want to tag along. - Tom muhtemelen peşine takılmak istemeyecek.

go around with
rag
hook up with
razz
pull smb.'s leg
seize
ayağı takılmak
stumble
kafasına takılmak
prepossess
takıl
lodge
ayağı takılmak
trip
takılma
trip
takılma
kidding
takılma
badinage
takılma
raillery
takılma
banter
gümrüğe takılmak
Be stucked at the customs
aklına takılmak
to obsess
arkasına düşmek/ takılmak
1. to follow up (a matter). 2. to follow (someone)
birlikte takılmak
keep company with
birlikte takılmak
hang together
birlikte takılmak
hobnob
boğazına takılmak
stick in one's throat
entel takılmak
associate with intellectuals
entel takılmak
1. to associate with intellectuals, hang out with intellectuals. 2. to try to act like an intellectual
gönülü ilişmek/takılmak
to be attracted by
kafasına takılmak
fester
kafasına takılmak
prey on
kafasına takılmak
to obsess
peşine takılmak
follow about
peşine takılmak
to follow along after (someone), follow (someone) around
peşine takılmak
to tail after, to tag along
peşine takılmak
tail
takıl
twit
takıl
ribbing
takıl
chaff
takılma
being attached
takılma
quiz
takılma
Josh
takılma
put on
takılma
teasing

Tom liked teasing Mary. - Tom Mary'ye takılmayı severdi.

Tom liked teasing his sister. - Tom, kız kardeşine takılmaktan hoşlanır.

takılma
hesitation
takılma
persiflage
takılma
twit
takılma
lark

Don't come to school to lark around. - Takılmak için okula gelme.

zihini takılmak
to be unable to put (something) out of (one's) mind
zihinine takılmak
for a thought to keep recurring to (one)
التركية - التركية
Karşı cins ile ilişki kurmayı veya arkadaş olmayı istemek
Denge bozulacak bir biçimde bir yere ilişip aksaklık ortaya çıkmak: "Önünü çok iyi göremeyen hayvanın ayağı bir taşa takıldı."- O. C. Kaygılı
Bir yere ilişip veya dokunup kalmak: "İğne bir müddetten beri plağın bozuk yerine takılmış, ha babam ha, bir melodiyi tekrar edip duruyordu."- H. Taner
Kızdırmak, üzmek, şaşırtmak amacıyla şaka yollu konuşmak
Kızdırmak, üzmek, şaşırtmak amacıyla şaka yollu konuşmak: "İstasyon memuru onun şehre seyrek indiğini bildiğinden her seferinde takılır."- H. Taner
Denge bozulacak bir biçimde bir yere ilişip aksaklık ortaya çıkmak
Bir yere ilişip veya dokunup kalmak
Takmak işi yapılmak
Takma işi yapılmak: "Kendisine bu ad takılmış, takıldığı gibi de kalmıştır."- M. Ş. Esendal
Olumsuz veya aksayan, eksik bir yanını görerek üstünde durmak: "Bu soru kafasına takıldıkça gülüşü mide spazmı geçirir gibi oluyordu."- T. Buğra
Olumsuz veya aksayan, eksik bir yanını görerek üstünde durmak
TAKILMA
Takılmak işi: "Kuru gevezeliği aşmayan türden takılmalar ile uzayıp giden komediler..."- N. Cumalı
takılma
Takılmak işi
takılmak
المفضلات