This movie has a predictable plot.
- Bu filmin tahmin edilebilir bir konusu var.
That was predictable.
- Bu tahmin edilebilirdi.
Tom attempted to predict the results.
- Tom sonuçları tahmin etmeye çalıştı.
There's no way to predict what you will dream tonight.
- Bu gece neyin rüyasını göreceğini tahmin etmenin bir yolu yok.
Some weather forecasters predicted a hurricane.
- Bazı hava tahmincileri bir kasırgayı tahmin etti.
Tom does a pretty good job of forecasting the weather.
- Tom, hava durumunu tahmin etmede oldukça iyi bir iş çıkarıyor.
You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
- O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
Guess what happened to me.
- Bana ne olduğunu tahmin etsene!
Tom does a pretty good job of forecasting the weather.
- Tom, hava durumunu tahmin etmede oldukça iyi bir iş çıkarıyor.
Prophets have been forecasting the end of the world for centuries.
- Peygamberler yüzyıllar boyunca dünyanın sonunu önceden tahmin etmiştir.
He predicted she would win.
- O, onun kazanacağını tahmin etti.
Tom was late, just like Mary predicted.
- Tam Mary'nin tahmin ettiği gibi Tom geç kalmıştı.
I forecasted that you couldn't cut the mustard in this job.
- Bu işte beklentileri karşılayamayacağını tahmin etmiştim.