taşması

listen to the pronunciation of taşması
التركية - الإنجليزية
overflow
The spillage resultant from overflow; excess
{n} an inundation, deluge, exuberance
(1) Overflow is switching equipment which operates when the traffic load exceeds the capacity of the regular equipment (2) Overflow is anything that exceeds the holding capacity of a unit (e g buffer)
(1) Switching equipment which operates when the traffic load exceeds the capacity of the regular equipment (2) Traffic which is handled on overflow equipment (3) Traffic which exceeds switching capacity and is lost (4) The carry digit in a digital computer (5) Intermediate message storage which serves as an extension of in-transit storage to preclude system saturation; an example, magnetic tape
A sum or difference that lies outside the normal range of the accumulator In 2’s-complement representation, a carry into the sign-bit position, which results in an error For an 8-bit adder-subtracter, the true sum must lie between -128 and +127 to avoid overflow
Articles that are left behind due to insufficient space on a van, to be loaded on a second van for transportation and delivery
A flowing over, as of water or other fluid; an inundation
To flow over the brim of; to fill more than full
That portion of an operation's result that exceeds the capacity of the intended unit of storage
An error condition occurring when an arithmetic operation yields a result that is larger than the maximum value in the range of a data type
{f} spill over, be filled to the point of flowing over; fill to the point of running over
An outlet positioned in a tub or sink to allow water to escape in case a faucet is left on
flow or run over (a limit or brim)
Insufficient space on the moving van may result in some of your belongings being left behind for the next truck headed to your area The items left behind for the next truck should be the least essential items If there is a possibility of not getting all of your goods on the truck be sure to leave the nonessentials for the last to load
The process of dialing additional bandwidth to accommodate peak traffic loads, and reducing the total bandwidth during times of reduced traffic loads
A condition in which a program tries to put more data in a memory area than the area can accommodate, resulting in an error message
An overflow is a hole or pipe through which liquid can flow out of a container when it gets too full
Portion of a shipment which cannot be loaded on one van or into a container due to lack of available space Another van(s) is assigned to load overflow portions
Water on the surface of a creek or lake Overflow is the result of ice getting too heavy, causing it to sink below the surface of the lake, or the ice freezing deep enough that water must flow on top to get through
taş
stone

Languages are not carved in stone. Languages live through all of us. - Diller taşa kazınmamıştır. Diller hepimizin sayesinde yaşar.

The house had a stone wall around it. - Evin etrafında taş bir duvar vardı.

taş
rock

Tom threw a rock at the dog. - Tom köpeğe bir taş attı.

He threw a rock into the pond. - O, havuza bir taş attı.

taş
{i} dig

The prisoner of war bore himself with great dignity. - Savaş tutuklusu kendini büyük bir onurla taşıdı.

taş
playing piece, counter (used in a board game such as chess or checkers)
taş
stone, gem (in a piece of jewelry)
taş
(a) stone; (a) rock
taş
{i} flint

The landscape was cold and sharp as flint. - Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin.

kenar taşması
(Bilgisayar) bleeds
sayfa taşması
page overflow
taş
slang money, dough, rocks
taş
(Askeri) rubble stone
taş
precious stone

The diamond is a precious stone. - Elmas kıymetli bir taştır.

Tom analyzed the precious stone at his lab. - Tom Laboratuarda kıymetli taş analizi yaptı.

taş
quip
taş
piece

Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there. - Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.

taş
turbulence
taş
{f} overflowing

Modern society is overflowing with all sorts of information. - Modern toplum her türlü bilgi ile dolup taşıyor.

He tumbles down all the poor people's chimneys, and fills up the stockings to overflowing. - O bütün fakir insanların bacalarını düşürür ve çorapları taşmasına doldurur.

taş
concretion
taş
{f} flooding

The periodic flooding of the Nile is very important to Egypt. - Nil'in periyodik taşkınları Mısır için çok önemlidir.

taş
(Askeri) rubble
taş
{f} flood

Since Tom's Tavern has started offering a delivery service too, it has been flooded with phone calls. - Tom'un tavernası da bir teslimat hizmeti sunmaya başladığından beri taverna telefon görüşmeleriyle dolup taşıyor.

The market was flooded with foreign goods. - Pazar yabancı mallarla dolup taşıyordu.

taş
{f} bubbling over
taş
brim over
taş
bubble over
taş
{f} flooded

The market was flooded with foreign goods. - Pazar yabancı mallarla dolup taşıyordu.

Since Tom's Tavern has started offering a delivery service too, it has been flooded with phone calls. - Tom'un tavernası da bir teslimat hizmeti sunmaya başladığından beri taverna telefon görüşmeleriyle dolup taşıyor.

taş
{f} brim
taş
scale
taş
{f} well over
taş
masonry
taş
{f} overflow

After the heavy rains, the river overflowed its banks. - Sağanak yağışlardan sonra, nehir kendi kıyılarının dışına taştı.

The stadium was overflowing with people. - Stadyum, insanlarla taşıyordu.

Taş
(Tıp) lapis
akarsuyun taşması
freshet
ani su taşması
flash flood
gerilim taşması
(Bilgisayar) line surge
karakteristik taşması
characteristic overflow
taş
stone, rock, made of stone or rock
taş
jibe
taş
lapidary
taş
stone; rock; precious stone; piece, man; allusion, innuendo, dig (at sb); calculus, stone
taş
gibe; allusion
taş
small stones and pebbles; jeer
taş
dig, barbed allusion
taş
gem; gravel
taş
innuendo
taş
med. stone, calculus (e.g. kidney stone, gallstone)
taş
fixed but vacant (stare)
taş
(dama) piece
taş
{i} gem

At last, the gem was in his hands. - Sonunda, değerli taş onun ellerindeydi.

Rare gems include aquamarine, amethyst, emerald, quartz and ruby. - Bazı değerli taşlar akuamarin, ametist, zümrüt, kuvars ve yakuttur.

taş
{i} allusion
taş
stony
taş
tile
taş
brimming
taş
{i} gibe
taş
pavement
taş
{i} hit

A stone hit him on the head. - Kafasına bir taş çarptı.

Tom threw a rock at the bottle, hit it and broke it. - Tom şişeye taş attı, onu vurdu ve onu kırdı.

taş
{i} jeer
taş
brick
التركية - التركية

تعريف taşması في التركية التركية القاموس.

Taş
(Osmanlı Dönemi) VAKA'
Taş
(Hukuk) SENG
Taş
(Osmanlı Dönemi) SİLAM
taş
Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde
taş
Tavla pulu
taş
Yapı işlerinde kullanılmak için bu maddeden hazırlanmış malzeme: "Tophane yukarılarında taştan bir binada oturuyordu."- S. F. Abasıyanık
taş
Taştan yapılmış, taştan oluşmuş
taş
Yapı işlerinde kullanılmak için bu maddeden hazırlanmış malzeme
taş
Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için bu maddeden özel olarak hazırlanmış malzeme: "Ertesi günü kaldırıp Karacaahmet'e gömdüler, bir taş diken olmadı."- M. Ş. Esendal
taş
Mücevherlerde kullanılan yüksek değerli taş
taş
Bazı kütlelerden kopan veya koparılan parça. Üstü kapalı bir biçimde söylenen iğneleyici söz, tariz
taş
Dama, domino gibi oyunlarda kullanılan metal, kemik, plastik veya tahta parçalardan her biri
taş
Mücevherlerde kullanılan yüksek değerli cevher
taş
Alaylı halk şiiri
taş
Bazı kütlelerden kopan veya koparılan parça
taş
Üstü kapalı bir biçimde söylenen iğneleyici söz, tariz
taş
Bazı organların içinde, özellikle idrar kesesi vb.nde oluşan, türlü biçim ve hacimdeki katı madde
taş
Birine dokunsun diye söylenen söz
taş
Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için bu maddeden özel olarak hazırlanmış malzeme
taşması
المفضلات