Moses came down from the mountain bearing divine commandments.
- Musa ilahi emirleri taşıyan dağdan indi.
This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi.
- Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.
Tom is the only one carrying an umbrella.
- Tom şemsiye taşıyan tek kişiydi.
I saw a soldier carrying a flamethrower.
- Alev makinesi taşıyan bir asker gördüm.
It's a matter of vital importance.
- Bu hayati önem taşıyan bir konu.
I bear him no malice.
- Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.
She bears an uncanny resemblance to Marilyn Monroe.
- O, Marilyn Monroe'ya acayip bir benzerlik taşımaktadır.
The pipe conveys water from the lake to the factory.
- Boru, gölden fabrikaya su taşır.
This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi.
- Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.
Yuriko is planning to move into the furniture business.
- Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
Few elephants would volunteer to move to Europe.
- Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
If you want to really improve your French, you should move to a country where it's spoken.
- Fransızcanı gerçekten geliştirmek istiyorsan, konuşulduğu bir ülkeye taşınmalısın.
Few elephants would volunteer to move to Europe.
- Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
Tom is carrying a violin under his arm.
- Tom kolunun altında keman taşıyor.
He was carrying an umbrella under his arm.
- O, kolunun altında bir şemsiye taşıyordu.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
I helped carry those bags.
- Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
She is carrying a backpack on her back.
- O, sırtında bir sırt çantası taşıyor.
She carried that habit to her grave.
- O, o alışkanlığı mezarına kadar taşıdı.
People carried their own weight then.
- İnsanlar o zaman kendi ağırlığı taşıdı.
Tom offered to ferry us across the river in his boat.
- Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.
A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea.
- Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.