تعريف taşı في التركية الإنجليزية القاموس.
- {f} bear
Will the ice bear our weight?
- Buz bizim ağırlığını taşıyabilecek mi?
She bears an uncanny resemblance to Marilyn Monroe.
- O, Marilyn Monroe'ya acayip bir benzerlik taşımaktadır.
- convey
The pipe conveys water from the lake to the factory.
- Boru, gölden fabrikaya su taşır.
This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi.
- Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.
- (Bilgisayar) move
Yuriko is planning to move into the furniture business.
- Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.
The family moved from their native Germany to Chicago around the year 1830.
- Yaklaşık 1830 yılında, aile anayurdu Almanya'dan Şikago'ya taşındı.
- (Bilgisayar) move of
- (Bilgisayar) move to
Few elephants would volunteer to move to Europe.
- Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.
If you want to really improve your French, you should move to a country where it's spoken.
- Fransızcanı gerçekten geliştirmek istiyorsan, konuşulduğu bir ülkeye taşınmalısın.
- {f} carrying
Tom was carrying an armful of books.
- Tom, bir kucak dolusu kitap taşıyordu.
Tom is carrying a violin under his arm.
- Tom kolunun altında keman taşıyor.
- bring in through
- {f} transferred
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
- {f} transfer
The office has been transferred up to the sixth floor.
- Ofis altıncı kata taşındı.
He transferred his office to Osaka.
- Ofisini Osaka'ya taşıdı.
- carry
Japanese women carry their babies on their backs.
- Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
I helped carry those bags.
- Şu çantaları taşımaya yardım ettim.
- brought in through
- transport by
- {f} tote
- carried
I carried three books.
- Ben üç kitap taşıdım.
People carried their own weight then.
- İnsanlar o zaman kendi ağırlığı taşıdı.
- ferry
A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea.
- Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.
Tom offered to ferry us across the river in his boat.
- Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.
- kilometre taşı
- milestone
- taş
- stone
That child threw a stone at the dog.
- O çocuk köpeğe bir taş fırlattı.
Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
- kaldırım taşı
- paving stone
- taşı gediğine koymak
- to hit the nail on the head
- taşı gediğine oturtmak
- hit the nail on the head
- taşı gediğine koymak
- to say something at just the right time
- taşı gediğine koymak
- make a point
- taşı sıksa suyunu çıkarır
- (Konuşma Dili) He's very strong./He's got a lot of brawn
- taban taşı
- hearthstone
- taban taşı
- dado
- taban taşı
- foot stone
- taban taşı
- (İnşaat) footing stone
- tabii inşaat taşı
- natural building stone
- tavan taşı
- (Madencilik) hanging wall
- taş ocağı taşı
- quarrystone
- taşlama taşı
- hone
- taş
- rock
The rocks on this beach remind me of those summer days when Laura and I played in the sand until nightfall.
- Bu sahildeki taşlar bana Laura ve benim gece karanlığına kadar kumda oynadığımız o yaz günlerini hatırlatıyor.
He threw a rock into the pond.
- O, havuza bir taş attı.
- çakıl taşı
- pebble
- taş
- {i} dig
The prisoner of war bore himself with great dignity.
- Savaş tutuklusu kendini büyük bir onurla taşıdı.
- mezar taşı
- tombstone
- mezar taşı
- gravestone
- mezar taşı yazıtı
- epitaph
- safrakesesi taşı
- gallstone
- taş
- playing piece, counter (used in a board game such as chess or checkers)
- taş
- stone, gem (in a piece of jewelry)
- taş
- (a) stone; (a) rock
- taş
- {i} flint
The landscape was cold and sharp as flint.
- Peyzaj çakmak taşı kadar soğuk ve keskin.
- yemen taşı
- hyacinth
- atlama taşı
- steppingstone
- bileme taşı
- grinder
- biley taşı
- (Gıda) sharpening stone
- biley taşı
- (Gıda) knife sharpener
- biley taşı
- (Gıda) whetstone
- cehennem taşı
- (Kimya) silver nitrate
- hava taşı
- (Denizbilim) airstone
- inci taşı
- (Denizbilim) perlite
- kaplama taşı
- (İnşaat) face stone
- kaplama taşı
- (İnşaat,Teknik) facing stone
- kazan taşı
- furring
- kazan taşı
- boiler scale
- kazan taşı
- incrustation
- kemer taşı
- (Arkeoloji) key-stone
- kenar taşı
- (İnşaat) kerb stone
- kenet taşı
- keystone
- kilit taşı
- corner stone
- lacivert taşı
- azure
- mesafe taşı
- milestone
- mezar taşı
- grave stone
- mezar taşı yazısı
- epitaph
- parke taşı
- (Bilgisayar) cobblestones
- pencere taşı
- (Bilgisayar) window move
- sabun taşı
- steatite
- sınır taşı
- monument
- taş
- slang money, dough, rocks
- taş
- (Askeri) rubble stone
- taş
- precious stone
Tom analyzed the precious stone at his lab.
- Tom Laboratuarda kıymetli taş analizi yaptı.
The diamond is a precious stone.
- Elmas kıymetli bir taştır.
- taş
- quip
- taş
- piece
Hang on a minute. There's quite a few black chess pieces over there.
- Biraz bekleyin. Orada fazlasıyla siyah satranç taşı var.
- taş
- turbulence
- temel taşı
- linchpin
- temel taşı
- keystone
- yapı taşı
- (Askeri) building stone
- yıldız taşı
- (Madencilik) aventurine
- özellik taşı
- feature
- kapak taşı
- capstone
- taş
- {f} overflowing
The stadium was overflowing with people.
- Stadyum, insanlarla taşıyordu.
He wasn't exactly overflowing with enthusiasm.
- O tam olarak coşku nedeniyle taşan biri değildi.
- taş
- concretion
- taş
- {f} flooding
The periodic flooding of the Nile is very important to Egypt.
- Nil'in periyodik taşkınları Mısır için çok önemlidir.
- taş
- (Askeri) rubble
- taş
- {f} flood
The market was flooded with foreign goods.
- Pazar yabancı mallarla dolup taşıyordu.
Since Tom's Tavern has started offering a delivery service too, it has been flooded with phone calls.
- Tom'un tavernası da bir teslimat hizmeti sunmaya başladığından beri taverna telefon görüşmeleriyle dolup taşıyor.
- taş
- {f} bubbling over
- taş
- brim over
- taş
- bubble over
- taş
- {f} flooded
The market was flooded with foreign goods.
- Pazar yabancı mallarla dolup taşıyordu.
The rivers were flooded by the heavy rain.
- Irmaklar yoğun yağış yüzünden taştı.
- taş
- {f} brim
- taş
- scale
- taş
- {f} well over
- taş
- masonry
- taş
- {f} overflow
This river sometimes overflows after the thaw.
- Bu nehir bazen çözülme sonrası taşar.
He wasn't exactly overflowing with enthusiasm.
- O tam olarak coşku nedeniyle taşan biri değildi.
- Cahil ile bal yeme yaşdaş ile taş taşı
- (Atasözü) You do well to accompany somebody about your age
- ay taşı
- moon rock
- bileği taşı
- Whetstone, grindstone, rubstone, oilstone, knife-grinder, hone
- böbrek taşı
- (Tıp, İlaç) Kidney stone
- damla taşı
- droplets move
- depar taşı
- Starting block
- gaz taşı
- transport natural gas
- gök yakut da denilen süs taşı
- also called ornamental stone ruby sky
- gözlerini fal taşı gibi açmak
- As your eyes move to turn fortunes
- kil taşı
- (Jeoloji) Schist
- kilit taşı
- (Mimarlık) Key stone
- küfeki taşı
- küfeki move
- lüle taşı
- move nozzle
- mercan taşı
- coral stone
- mihenk taşı
- Touchstone
- musalla taşı
- Stone on which the encoffined corpse is placed during the funeral service
- musalla taşı
- Musallam move
- panzehir taşı
- carry the antidote
- ponza taşı
- Pumice
- sadaka taşı
- (Tarih) Alms stone
- sünger taşı
- Pumice
- sünger taşı
- Move the sponge
- süs taşı
- ornament stone
türkiyenin süs taşları çok çeşitli.
- yüzük taşı
- bearing rings
- yıldız taşı
- moving stars
- Taş
- (Tıp) lapis
- adak taşı
- altar
- akik taşı
- cornelian
- alafranga hela taşı
- toilet
- anahtar taşı
- keystone (of an arch)
- anahtar taşı
- keystone
- atlama taşı yapmak
- to use (a situation or a person) to get a promotion or advancement
- bademcik taşı
- amygdaloid
- bakır taşı
- malachite
- bağlama taşı
- jumper
- bağlantı taşı
- bonder
- bağlantı taşı
- header
- bağlantı taşı
- heading stone
- bileği taşı
- oilstone
- bileği taşı
- knife-grinder
- bileği taşı
- hone
- bileği taşı
- sharpener
- bileği taşı
- rubstone
- bindirme taşı
- (Mimarlık) corbelling stone
- blokaj taşı
- cobble
- bordür taşı
- curbstone
- burç taşı
- birthstone
- böbrek taşı
- kidney stone, renal calculus
- böbrek taşı olan
- calculous
- böbrek taşı türünden
- calculous
- cehennem taşı
- lunar caustic
- dama taşı
- draughtsman, checker
- dama taşı
- checkers piece, man
- dama taşı
- draughtsman
- dama taşı gibi oynatmak
- 1. to send (someone) on a trip at the drop of a hat. 2. to reassign (an employee) often
- dayanak taşı
- abutment stone
- denge taşı
- (Botanik, Bitkibilim) otolith
- diş taşı
- tartar
- dolgu taşı
- (Askeri) backfilling stone
- döner taşı, öter kuşu olmamak
- not to have a home and family
- fal taşı gibi açılmak
- (for someone's eyes) to open wide, become like saucers
- felsefe taşı
- philosopher's stone
- gut taşı
- gouty concretion
- göbek taşı
- central massage platform in a Turkish bath
- göbek taşı heated marble slab
- to lie on for sweating in a Turkish bath
- gözleri fal taşı gibi açılmak
- to be moon-eyed
- inşaat taşı
- building stone
- iti an, taşı eline al/değneği yanına koy
- (Atasözü) If you're going to deal with an aggressive person, you ought to be ready for a fight
- işitme taşı
- anat . otolith, ear stone
- jura döneminden kalma kireç taşı katmanı
- lias
- kahverengi kum taşı
- (Bilgisayar) brown stone
- kaldırım kenar taşı
- kerb stone
- kaldırım kenar taşı
- kerb
- kaldırım taşı
- flagstone
- kaldırım taşı
- curbstone
- kaldırım taşı
- cobble
- kaldırım taşı
- sett
- kaldırım taşı
- flag
- kaldırım taşı
- paving stone, cobble, cobblestone
- kaldırım taşı
- cube
- kaldırım taşı döşemek
- flag
- kapak taşı
- stone cover or lid
- kapak taşı
- cap plug
- kefeli taşı ile düşürme
- scaling
- kemer taşı
- arch stone, voussoir
- kesme taşı
- (İnşaat) hewn stone
- kesme yapı taşı
- ashlar
- kilit taşı
- keystone, corner stone
- kilit taşı
- keystone
- kilit taşı arch
- keystone
- kilometre taşı
- stone showing the kilometers to a given point
- kilometre taşı
- (İnşaat) kilometer stone
- kireç taşı
- chalk
- kireç taşı
- calcium
- klinik taşı
- (Tıp) clinical stone
- kulak taşı
- (Biyoloji) otolith
- kulis taşı
- sliding block
- kum taşı
- gritstone
- köşe taşı
- corner stone, quoin
- kürsü taşı rectangular pedestal
- (for a statue or bust)
- kılağı taşı
- hone
- lacivert taşı
- azure, lapis lazuli
- lacivert taşı
- (Tabiat Doğa) (mineral, maden) [syn.: lacivert taşı, lazurit] lazurite, lapis lazuli, lazuli
- lacivert taşı geol
- lapis lazuli
- lâcivert taşı
- lapis lazuli
- lâl taşı
- carbuncle
- lâl taşı renginde
- garnet
- mesane taşı
- urinary calculus
- mezar taşı
- tombstone, gravestone
- mezar taşı
- gravestone, headstone
- mezar taşı üzerindeki mâtem figürü
- weeper
- mezarın kapak taşı
- ledger
- mika taşı
- mica schist
- mil taşı
- milestone
- musalla taşı stone
- on which the encoffined corpse is placed during the funeral service
- musluk taşı
- sink
- musluk taşı stone sink
- (under a faucet)
- mıknatıs taşı
- loadstone
- necef taşı
- crystallized quartz
- ocak taşı
- (Çevre) quarry rock
- ocak taşı
- quarrystone
- ocak taşı
- (Çevre) quarystone
- ocak taşı
- (Askeri) quarry stone
- oluk taşı
- gutter stone
- oyun taşı
- man
- paket taşı
- (İnşaat) parquet stone