tüm

listen to the pronunciation of tüm
التركية - الإنجليزية
all

When I woke up, all other passengers had gotten off. - Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti.

All the other languages are easier than Uighur. - Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.

whole

The whole world is watching the summit conference. - Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.

This window overlooks the whole city. - Bu pencere tüm şehre bakıyor.

entire

We spent the entire day on the beach. - Tüm günü plajda geçirdik.

The introduction of the new tax is expected to affect the entire economy. - Yeni vergi girişinin tüm ekonomiyi etkilemesi bekleniyor.

overall
utter
the whole of; whole, all; entire; total, absolute
all of, all: tüm bunlar all of these
clear

The DNA test cleared him of all charges. - DNA testi onu tüm suçlamalardan temizledi.

He was cleared of all charges and released yesterday. - Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.

total

Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote. - Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.

full complement
pan

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches. - Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea. - Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.

entirety
entirety, whole, sum total
full

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

The banquet was in full swing. - Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.

totality
completely

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

(Hukuk) integral
undivided

May I have your undivided attention? - Tüm dikkatini alabilir miyim?

all over the

She spread the gossip all over the town. - Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.

Our branches extend all over the country. - Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.

aggregate
(Bilgisayar) more

All languages are equal, but English is more equal than the others. - Tüm diller eşittir, ama İngilizce diğerlerinden daha eşittir.

I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists. - Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.

the whole of
absolute

I require absolute loyalty of my employees. - Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.

I ate absolutely nothing the whole day. - Tüm gün katiyen bir şey yemedim.

of all

Out of all the attributes of the gods, the one I find most pitiable is their inability to commit suicide. - Tanrıların tüm niteliklerinden acınacak bulduğum, onların intihar etme yeteneksizlikleridir.

80% of all English words come from other languages. - Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.

tüm sektör
(Ticaret) market
tüm gün
all day

Instead of eating real food, we just ate junk food all day. - Gerçek yemek yeme yerine, sadece tüm gün abur cubur yedik.

The computer repair took all day. - Bilgisayar tamiri tüm gün sürdü.

Tüm ruhlar günü
All Souls' day
tüm başlılar sınıfından hayvan
chimaera
tüm başlılar sınıfından hayvan
chimera
tüm cahil
completely ignorant
tüm canlıların tek hücreden oluştuğu kuramı
monogenesis
tüm dalga
all-wave
tüm gücünü kullanan
all out
tüm gücünü kullanmak
go all
tüm gücünü kullanmak
be all out for smth
tüm gücünü toplamak
rouse oneself
tüm gücüyle
with might and main
tüm gücüyle
amain
tüm gücüyle çabalamak
strain every nerves
tüm gücüyle çabalamak
be all for smth
tüm gün açık
Open all day
tüm gün boyunca
round the clock
tüm gün turu var mı
Is an all day tour available here
tüm hisselerini ele geçirmek
buy out
tüm hızıyla
in full career
tüm hızıyla koşmak
rip along
tüm insanların affedileceği doktrini
universalism
tüm konulara eğilmek
(Hukuk) address all issues
tüm sağanak
squall
tüm vatandaşlar
citizenry
tüm vücudu etkileyen hastalık
systemic disease
tüm yol
full path
tüm yol adı
full pathname
tüm yönetici olmayanları
(Bilgisayar) all non-managers
tüm zamanların en ünlü
all time favorite
tüm zamanların en ünlü
all time favourite
tüm önem verdiği bu
that's all he cares about
tüm ışlemler
All Transactions
eldeki tüm verilere göre
(deyim) by all accounts
tümler
complement
tümler
coboundary
tüm gün
all days
acil durum tespiti için kullanılan tüm telsiz göndermeçleri
(Askeri) emergency locator transmitter
britanya'daki tüm trenleri kapsayan tarife
Bradshaw
bugün için tüm biletler satıldı
All tickets for today are sold out
davanın tüm delillerini sunduğunu belirtmek
rest one's case
deniz piyadesi hava-kara görev kuvveti (MAGTF) tüm kaynakları birleştirme merkez
(Askeri) marine air-ground task force (MAGTF) all-source fusion center
eldeki tüm olanaklarla
full steam ahead
etkilenen tüm dosyaları sil
(Bilgisayar) delete all affected files
melez tüm devre
(Elektrik, Elektronik,Teknik) hybrid integrated circuit
montaj tüm muhataralar
(Sigorta) erection all risks
navlun tüm rizikolar
(Sigorta) freight all risks
tekne tüm rizikoları
(Sigorta) all risks hull
tüm gün
(Konuşma Dili) twenty four hours a day
tümler
{M} complementary. ~ açı complementary angle
tümler
complementary
uyruk nedeniyle yapılan tüm ayrımcı işlemlerin yasaklanması
(Hukuk) prohibition of any discrimination on grounds of nationality
yazarın tüm eserlerini içeren dizi
corpus
Üzgünüm tüm masalar dolu
I'm sorry all tables are taken now
şairin tüm şiirleri
divan
التركية - التركية
tüm
المفضلات