تعريف supplier في الإنجليزية التركية القاموس.
- (Pazarlama) tedarikçi
Tedarikçi firmamı değiştirmeyi düşünüyorum.
- I'm thinking about changing my supplier.
Leyla bir tedarikçiyle olan acı bir hukuki ihtilaf sonrasında şirketini kaybetti.
- Layla lost her company after a bitter legal dispute with a supplier.
- mal veren
- (Ticaret) mal sağlayan
- (Gıda) ikmalci
- üretici
- mal sağlayan firma
- (Ticaret) tedarikçi firma
Tedarikçi firmamı değiştirmeyi düşünüyorum.
- I'm thinking about changing my supplier.
- (Ticaret) mal ikmali yapan
- (Ticaret) alacaklı
- (Politika, Siyaset) arz eden
- gereksinimleri karşılayan
- sağlayan
- (Ticaret) üretici ya da imalatçı
- (Ticaret) ihracatçı
- sağlayıcı
- tedarik eden kimse/firma
- (Mukavele) tedarikçi, tedarik eden firma
- {i} ihtiyacı karşılayan
- (Nükleer Bilimler) müteahhit
- {i} mal sağlayan kimse/firma
- ihtiyacı karşılayan şey
- satıcı
- hizmet sunan
- veren
- temin eden
- supply
- tedarik etmek
- supply
- tedarik
Tom ve Mary tedarik dolabında seks yaptı.
- Tom and Mary had sex in the supply closet.
Bu su kulesi üç günlük tedariki tutar.
- That water tower holds a three-day supply.
- supply
- ikmal
Birlik ordusunun ikmal hatları kuzey tarafındaydı.
- The Union army's supply lines were on the north side.
Hiç kimse böylesine büyük bir şehri asla havadan ikmal etmeye çalışmamıştı.
- No one had ever tried to supply such a large city by air.
- supply
- sağlamak
Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
- They were accused of supplying arms to terrorists.
- supply
- {i} arz
Arz yakında talebi geçecek.
- Supply will soon overtake demand.
Son zamanlarda bu ürün için talep arzdan daha hızlı artmıştır.
- Recently the demand for this product has increased faster than the supply.
- supplier id
- (Bilgisayar) üretici no
- supplier name
- (Bilgisayar) üretici adı
- supplier submission date
- (Ticaret) tedarikçi teslim tarihi
- supplier's declaration
- (Ticaret) tedarikçinin beyanı
- supplier id
- üretici numarası
- supplier information questionnaire
- tedarikçi bilgi formu
- supplier's credit
- (Ticaret) satıcı kredisi
- supply
- {i} miktar
Bol miktarda suyumuz var.
- We have a plentiful supply of water.
Yemekler arasında genellikle bol miktarda şekerleme, dondurma, patlamış mısır ve meyve yiyebiliyor.
- Between meals, he usually manages to stow away a generous supply of candy, ice cream, popcorn and fruit.
- supply
- besleme
- supply
- karşılayan
- supply
- arz,v.sağla: n.tedarik
- supply
- tedarik eden
- supply
- sağlama
Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
- They were accused of supplying arms to terrorists.
- supply
- karşılamak
- supply
- sağlayan
- preferred supplier
- imtiyazlı tedarikçi
- suppliers
- üreticiler
- suppliers
- (Bilgisayar) üretici
- suppliers
- (Bilgisayar) sağlayıcılar
- suppliers
- (Ticaret) malzeme verenler
- supply
- (Ticaret) işletme malzemesi
- supply
- başkasının yerine bakan
- supply
- donatmak
- supply
- mahrum etmemek
- supply
- teçhiz etmek
- supply
- teslim etmek
- supply
- tamamlamak
- supply
- vermek
- supply
- malzeme
- supply
- temin sağlama
- supply
- stok
- supply
- beslemek
- supply
- temin etme
- supply
- ayarlamak
- supply
- sunum
- supply
- kaynak
Hiçbir kaynak sınırsız değildir.
- No supply is unlimited.
- supply
- mevcut
- supply
- sağlama jüyesi
- supply
- {f} sağla
Bütün ihtiyaç duyduklarımı bana sağlayabilir misin?
- Can you supply me with all I need?
En kısa sürede bana bu bilgiyi sağlayın.
- Supply me with this information as soon as possible.
- supply
- verilmesi gerekli oran
- supply
- sağlanması gerekli miktar
- ceramic supplier
- seramik tedarikçi
- export supplier
- ihraç mali sağlayan
- supply
- vekil
- approved supplier
- (Ticaret) onaylı tedarikçi
- certified supplier
- (Ticaret) onaylı tedarikçi
- export supplier
- (Ticaret) ihraç malı sağlayan
- export supplier
- (Ticaret) ihracat için mal sağlayan
- food supplier
- (Ticaret) gıda tedarikçisi
- main supplier
- ana sağlayıcı
- principal supplier
- (Ticaret) baş ihracatçı ülke
- ready mix supplier
- hazır karışım sağlayıcı
- self supplier
- kendi ihtiyacını kendi üreten
- supply
- {i} ödenek
- supply
- {i} levazım
- supply
- {f} with (birinin ihtiyacını) karşılamak; (bir şeyi) bulup (müşteriye) ulaştırmak: He supplies us with tobacco. Tütün ihtiyacımızı karşılıyor
- supply
- bir makamı işgal etmek
- supply
- {i} sunu
- supply
- (Nükleer Bilimler) kaynak,arz, taahhüt
- supply
- {i} verme
İnternet'te hiçbir siteye gerçek adımı vermem.
- I don't supply my real name to any site on the Internet.
Hiçbir İnternet sitesine gerçek adımı vermem.
- I don't supply my real name to any Internet site.
- supply
- stok miktar
- supply
- gereç
- supply
- temin
Japonya, petrol temini için Arap ülkeleri bağlıdır.
- Japan depends on the Arab countries for its oil supply.
Biz içecek suyun temini için nehre bağlıyız.
- We depend upon the river for the supply of water to drink.
- supply
- {f} gidermek
- supply
- elastik olarak
- supply
- {i} yerine geçen kimse
- supply
- {i} ikmal malzemesi
- supply
- {i} karşılama
- supply
- (Askeri) İKMAL: İkmal maddelerinin cins ve miktarlarının belirlenmesi dahil, tedariki, dağıtımı, depo bakımı ve muhafazası
- supply
- esnek olarak
- supply
- uysalca
- supply
- {i} bütçe
- supply
- uyumlu biçimde
- supply
- tatmin etmek
- supply
- (fiil) karşılamak, sağlamak, gidermek, ihtiyacı karşılamak, tedarik etmek, temin etmek, yerini doldurmak
- supply
- temin etmek
- supply
- sağlanmak
- supply
- erzak
- supply
- yerini doldurmak
- supply
- (Hukuk) sağlanım
- supply
- takviye
- textile supplier
- tekstilci