Güneşin etrafında dönen dokuz gezegen vardır,Dünya onlardan biridir.
- There are nine planets travelling around the sun, the earth being one of them.
Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
- Every day they killed a llama to make the Sun God happy.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
- In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.
Her pazar kiliseye giderim.
- I go to church every Sunday.
Pazar günü okula gitmiyorsun, değil mi?
- You don't go to school on Sunday, do you?
Kaldırımda bir şemsiye vardı.
- There was a sunshade over the sidewalk.
Bankalar güneşli bir günde sana bir şemsiye vermeye çalışırlar ama yağmurlu bir günde sırtlarını dönerler.
- Banks will try to lend you an umbrella on a sunny day, but they will turn their backs on a rainy day.
Sen hiç Sahara çölü güneşinde güneşlendin mi?
- Have you ever basked in the sun of the Sahara desert?
Bazı insanlar güneşleniyordu, diğerleri yüzüyordu.
- Some people were sunbathing, others were swimming.
Çin'de önce soyadımızı sonra adımızı koyarız.
- In China, we put our family name first, then our name.
Herhangi biri Tom'un soyadını biliyor mu?
- Does anyone know Tom's family name?
Güneşlenmek istiyordum.
- I wanted to sunbathe.
Aile adınızı nasıl hecelersiniz?
- How do you spell your family name?
Watanabe benim aile adımdır.
- Watanabe is my family name.
Bu sabah gündoğumu güzel.
- The sunrise is beautiful this morning.
Gündoğumunu görmek için erken kalktı.
- She got up early in order to see the sunrise.
Tom yıllarca şarkı söylemedi.
- Tom hasn't sung in years.
Güneş doğduğunda, yıldızlar kayboldu.
- As the sun rose, the stars faded away.
Önümüzdeki sene doğum günüm Pazara denk gelecek.
- Next year my birthday will fall on Sunday.
Ilık, güneşli bir gün piknik için idealdir.
- A warm, sunny day is ideal for a picnic.
Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
- In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.
A more plausible proposal is the one Leech presented in conjunction with Emmet's theory.
- Emmet'in teorisi ile bağlantılı olarak Leech'in sunduğu teklif en makulüdür.
The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
- Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
Tom sat on the porch and read the paper.
- Tom sundurmada oturdu ve gazete okudu.
Tom sat on the porch, reading the evening paper.
- Tom akşam gazetesini okurken sundurmada oturdu.
He decided to submit his resignation.
- İstifasını sunma kararı aldı.
Tom said that Mary had to submit a written apology.
- Tom Mary'nin yazılı bir özür sunmak zorunda olduğunu söyledi.
I'll be presenting a paper at a conference.
- Konferansta bir rapor sunuyor olacağım.
The Royal Shakespeare Company is presenting The Merchant of Venice next week.
- Kraliyet Shakespeare Şirketi önümüzdeki hafta Venedik Tüccarını sunuyor.
The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory.
- Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.
Paul offered a new plan.
- Paul, yeni bir plan sundu.
Do you offer any night tours?
- Hiç gece turları sunuyor musunuz?