İngilizce konuşma becerisi kazandı.
- He acquired the ability to speak English.
Becerisine güveniyor.
- He has confidence in his ability.
Biz onun yetenekli bir adam olduğunu kabul ediyoruz.
- We admit that he is a man of ability.
Yetenek farkını onlara gösterdim.
- I showed them the difference of ability.
Herkes kendi kabiliyetine göre çalıştı.
- Everyone worked according to one's ability.
Bir ülkenin ekonomik gücü sadece üretme kabiliyetinde değil aynı zamanda tüketme yeteneğinde de bulunur.
- The economic strength of a country lies not alone in its ability to produce, but also in its capacity to consume.
Zayıflığı gösterme yeteneği bir güçtür.
- The ability to show weakness is a strength.
This phone has the ability to have its software upgraded wirelessly.