Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu.
- Such was Linda's disappointment that she burst into tears.
Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
- It was such a hot day that we went swimming.
O, örneğin yılanlar gibi garip hayvanları seviyor.
- He likes strange animals such as snakes, for example.
Tom ve Mary safariye gittiler ve örneğin aslanlar, zürafalar, zebralar ve su aygırları gibi birçok hayvanı gördüler.
- Tom and Mary went on a safari and saw many animals, such as lions, giraffes, zebras, and hippopotamuses.
Bana böyle hoş bir hediye gönderdiğin için çok teşekkür ederim.
- Thank you very much for sending me such a nice present.
Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
- Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
Bu gibi durumlarda ne yapacağımı bilmiyorum.
- I do not know what to do in such cases.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
- Such incidents are quite common.
O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.
- He is such a bad person that everybody dislikes him.
O kadar acele ettim ki çantamı geride bıraktım.
- I was in such a hurry that I left my bag behind.
Tom ve Mary safariye gittiler ve örneğin aslanlar, zürafalar, zebralar ve su aygırları gibi birçok hayvanı gördüler.
- Tom and Mary went on a safari and saw many animals, such as lions, giraffes, zebras, and hippopotamuses.
O, örneğin yılanlar gibi garip hayvanları seviyor.
- He likes strange animals such as snakes, for example.
O hasta ve bu sıfatla tedavi edilmeli.
- He is sick and should be treated as such.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
- Such incidents are quite common.
O öyle büyük bir sorun değil. Oldukça fazla üzülüyorsun.
- It's not such a big problem. You're worrying way too much.
Böylesine büyük bir köpeği asla görmedim.
- I've never seen such a big dog.
Böylesine kitapları okumanın faydası nedir.
- What is the good of reading such books?
Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon.
- They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.
Bu tür şeyleri araştırmak benim işim.
- It's my business to investigate such things.
Kolayca anlaşılabilir olduğu için bu tür kitapları okuyun.
- Read such books as can be easily understood.
Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
- It was such a hot day that we went swimming.
Öyle bir patlamaydı ki çatı uçuruldu.
- Such was the explosion that the roof was blown off.
Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
- I've never seen such a wonderful sunset.
Hepimiz onun böyle iyi bir adamı niye terk ettiğini merak ettik.
- We all wondered why she had dumped such a nice man.
Biz güneş ve rüzgar gibi enerji kaynakları kullanacağız.
- We'll use energy sources such as the sun and wind.
İnsan su baskınları ve yangınlar gibi felaketlerden korkar.
- Man fears disasters such as floods and fires.
Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon.
- They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.
Soğuk öyle ki kuşlar anında düştü.
- The frost was such that the birds fell on the fly.
Ne kadar da güzel kirpiklerin var.
- You have such beautiful lashes.
Ne kadar da aptalsın!
- You're such an idiot!
Böylesine bir mükemmelliğe ulaşmak için ne kadar süre eğitim gördün?
- How long did you train in order to achieve such perfection?
Ne kadar da güzel bir adın var.
- You have such a beautiful name.
Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu.
- Such was Linda's disappointment that she burst into tears.
Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir.
- He is not such a fool as to believe that story.
Asla böylesine güzel bir gün batımı görmedim.
- Never have I seen such a beautiful sunset.
Böylesine büyük bir köpeği asla görmedim.
- I've never seen such a big dog.
Bunun bu denli iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.
- I don't think this was such a good idea.
Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı.
- The noisy of heavy traffic was such that the policeman could not make himself heard.
Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü.
- The frost was such that the birds fell on the fly.
Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
- I've never seen such a wonderful sunset.
Hepimiz onun böyle iyi bir adamı niye terk ettiğini merak ettik.
- We all wondered why she had dumped such a nice man.
O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
- She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
O benim bir arkadaşım ve ona öyle davranırım.
- He is a friend and I treat him as such.
O ünlü bir ressamdır ve öyle davranılmalı.
- He is a famous painter and should be treated as such.
These are events or situations that could harm employees at work in such a way that there is a legal requirements to report them.
How do I end my hemp jewelry in such a way that it can be worn, removed, and put back on easily?.
In such circumstances, it isimportant that precautions are taken to protectnearby structures.
Such is life.
The party was such a bore.
the above address or at such other address as may notify.
Some are just no-good locals—drunks and such—who’d just as soon beg or steal as work.
I was never in a country such as that.
Waterbirds such as the duck or the gull are common in the area.
Such as have already done their work may leave.
Of course I’m not happy about it, but such is life.
I am troubled by the rush of young researchers attempting to prove that females are not inferior to males in such-and-such an ability or such-and-such a trait, especially when it is by no means clear what difference it makes.
It's a poor system, because if you want to do such-and-such you must first find that function in a long and disorderly list.
Anytime he said thus and such, she said the opposite.
"I get to travel with my job but the downside is I have to give talks." "Well, there's no such thing as a free lunch.".