I was accused of eating the boss's lunch.
- Patronun öğle yemeğini yemekle suçlandım.
He is accused of murder.
- O cinayetle suçlanıyor.
The investigators tried to pin the blame on the pilot.
- Araştırmacılar pilotu suçlamaya çalıştı.
In the absence of sufficient proof, the police could not indict him.
- Yeterli kanıt yokluğunda, polis onu suçlayamadı.
The grand jury decided not to indict the police officer.
- Büyük jüri, polis memurunu suçlamamaya karar verdi.
I don't blame you for the accident; it was not your fault.
- Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
He was accused of evading tax.
- Vergi kaçırmakla suçlandı.
He accused me of being a liar.
- O, beni bir yalancı olmakla suçladı.
Nobody's accusing you of a crime.
- Hiç kimse seni bir suçla suçlamıyor.
I'm not accusing you of anything.
- Ben sizi bir şeyle suçlamıyorum.
Sami didn't incriminate himself.
- Sami kendini suçlamadı.
The impeachment processes have begun.
- Suçlama süreçleri başladı.
Tom blamed the failure on Mary.
- Tom başarısızlık için Mary'yi suçladı.
She blamed him for all her problems.
- O bütün problemleri için onu suçladı.