suçlar

listen to the pronunciation of suçlar
التركية - الإنجليزية

تعريف suçlar في التركية الإنجليزية القاموس.

suç
crime

Slavery is a crime against humanity. - Angarya, insanlık dışı bir suçtur.

The police set out to solve the crime. - Polis, suçu çözmek için yola çıktı.

suç
{i} offense

Pedophilia is a very serious offense. - Pedofili çok ciddi bir suçtur.

Due to his littering offense, he was forced to 10 hours community service. - Onun çöp suçu nedeniyle, o 10 saat toplum hizmeti yapmak zorunda kaldı.

suç
{i} blame

She blamed him for all her problems. - O bütün problemleri için onu suçladı.

Not only you but I also was to blame. - Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.

suç
{i} culpability
suç
{i} error

Don't blame him for the error. - Hata için onu suçlamayın.

To err is human. To blame somebody else for your errors is even more human. - Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.

suç
{i} wrong

You are both in the wrong. - Her ikiniz de suçlusunuz.

He accused us of wronging him. - Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.

askeri suçlar
(Askeri) military offenses
cinsel suçlar
sex crimes
organize suçlar
organized crimes
organize suçlar
organized crime
suç
wrongdoing

Was he, in fact, guilty of wrongdoing? - Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?

suç
trendy
suç
delictum
suç
erime
suç
misdemeanor
suç
offence

Such an offence is punished by a fine and/or imprisonment. - Böyle bir suç ceza ve / veya hapis ile cezalandırılır.

Sami committed an offence. - Sami bir suç işlemişti.

suç
fault

I don't blame you for the accident; it was not your fault. - Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.

He convinced me that it was not his fault. - Onun onun suçu olmadığına beni ikna etti.

suç
infraction
suç
sin

You're guilty as sin. - Yüzüne bakılmayacak kadar suçlusun.

In Singapore, one way to punish criminals is to whip them. - Singapur'da suçluları cezalandırmanın bir yolu da onları kırbaçlamaktır.

suç
Job

An attorney's job is proving that his client is innocent. - Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.

He was charged to continue this job. - O bu işe devam etmekle suçlandı.

suç
committing crime
suç
the offense
suç
an offense
suç
criminal offense
suç
criminalizing
Uluslar arası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisine giren suçlar
(Hukuk) crimes within the jurisdiction of the International Criminal Court
barışa karşı suçlar
(Hukuk) crimes against peace
cezayla ilgili suçlar
(Hukuk) criminal offence
ferdi suçlar
(Politika, Siyaset) predicate offences
iddia edilen suçlar
alleged crimes
insanlığa karşı suçlar
(Hukuk) crimes against humanity
motorlu taşıtlarla ilgili suçlar
(Hukuk) motor vehicle crime
nitelikli mali suçlar
advanced financial crimes
suç
misdemeanour [Brit.]
suç
offense, blameworthy act
suç
guilt

He is guilty of murder. - O cinayetten suçludur.

I'm afraid he will never admit his guilt. - Korkarım o suçunu asla itiraf etmeyecek.

suç
transgression
suç
crime, offence, offense, fault, guilt; criminal
suç
delict
suç
offence [Brit.]
suç
irregularity
suç
criminality
suç
misdeed
suç
(Hukuk) crime, offence
suç
delinquency

The increase in juvenile delinquency is a serious problem. - Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.

suç
caper
suç
felony

Have you ever been convicted of a felony? - Sen hiç bir suçtan mahkum edildin mi?

What you're doing right now is a felony. - Şu anda yaptığın şey bir suç.

suç
rap

Her father was accused of statutory rape. - Onun babası ırza tecavüzle suçlandı.

Rape is always a crime of violence. - Tecavüz her zaman bir şiddet suçudur.

suç
absolve
suç
absolution
suç
{i} misdemeanour
suç
malfeasance
التركية - التركية

تعريف suçlar في التركية التركية القاموس.

Suç
cürüm

Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor. - Suç oranı sürekli olarak artıyor.

YÜZKIZARTICI SUÇLAR
(Hukuk) Zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, sahtecilik, emniyeti suistimal ve dolanlı iflas suçları gibi suçlar; terzil edici cürümler
suç
Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm
suç
Yasalara aykırı davranış, cürüm: "Casusluk suçundan yakalanıp müebbet hapse mahkûm olmadın mı?"- R. H. Karay
suç
Hukuka aykırı eylem
suçlar
المفضلات