Helen bunun doğru olduğunda inatla ısrar ediyor.
- Helen stubbornly insists that this is true.
Çelimsiz yaşlı adam inatla bir tekerlekli sandalyeyi kullanmayı reddetti.
- The frail old man stubbornly refused to make use of a wheelchair.
İnatçı yanım babamdan gelmedir.
- I've got my stubbornness from my father.
Yaşlandın ve inatçı oldun.
- You've become old and stubborn.
Yaşlandın ve inatçı oldun.
- You've become old and stubborn.
Eğer inatçı olursan kesinlikle yalnız kalırsın.
- If it becomes stubborn indeed it stands alone.
Aksi olmamalısın ve arkadaş canlısı olmalısın.
- You must not be stubborn and should be friendly.
O bir katır kadar inatçıdır.
- He is stubborn as a mule.
Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
- You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
Blood can make a very stubborn stain on fabrics if not washed properly.