İnsanlar yoksulluğa karşı mücadele etti.
- People struggled against poverty.
Bu savaş, bir yaşam ya da ölüm mücadelesi gibi görünüyordu.
- That fight seemed like a life-or-death struggle.
Mücadele etmek zorunda değilsin.
- You don't have to struggle.
Paleolitik olarak bilinen dönem sırasında, insan hayatta kalmak için mücadele etmek zorundaydı.
- During the time period known as Paleolithic, man had to struggle for his survival.
Paleolitik olarak bilinen dönem sırasında, insan hayatta kalmak için mücadele etmek zorundaydı.
- During the time period known as Paleolithic, man had to struggle for his survival.
Neden her zaman bu tür sorunlarla mücadele etmek gerekiyor?
- Why do I always need to struggle with such problems?
İki taraf, sıcak yaz güneşinde saatlerce mücadele ettiler.
- The two sides struggled for hours in the hot summer sun.
İnsanlar yoksulluğa karşı mücadele etti.
- People struggled against poverty.
Tom geçimini yapmak için çabaladı.
- Tom struggled to make ends meet.
Tom tepeye tırmanmak için çabaladı.
- Tom struggled to climb to the top.
Bir savaş işareti yok.
- There's no sign of a struggle.
Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
Tom nasıl hissettiğini ifade etmek için çabaladı.
- Tom struggled to express how he felt.
Tom tepeye tırmanmak için çabaladı.
- Tom struggled to climb to the top.
Metrodan inmek için uğraştım.
- I struggled to get out of the subway.
Bir süre boyunca onunla uğraştık.
- We struggled with it for a while.
During the centuries, the people of Ireland struggled constantly to assert their right to govern themselves.