Ben o konuda kendimi çok güçlü hissediyorum.
- I feel very strongly about it.
Tom bu konuda çok güçlü hissediyor.
- Tom feels very strongly about this.
Mariko'nun anne babası, onun bir Amerikalı ile evlenmesine kuvvetle karşılar.
- Mariko's parents are strongly opposed to her marrying an American.
Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
- They are strongly opposing my proposal.
Tavsiyemi dinlemenizi şiddetle ısrar ediyorum.
- I strongly urge you to follow my advice.
Kyoto'yu ziyaret etmeni şiddetle öneriyorum.
- I strongly suggest you visit Kyoto.
Son derece büyükannesine benzer.
- She strongly resembles her grandmother.
Onun yalan söylediğinden son derece şüphelendim.
- I strongly suspected that he had been lying.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
O, iyi bir çocuktur ve güçlüdür.
- He is a good boy, and he is strong.
Bütün gün boyunca kuvvetli bir rüzgar esti.
- A strong wind blew all day long.
Kuvvetli bir rüzgar vardı.
- There was a strong wind.
Biz pek çok konuşmadık.
- We didn't talk very much.
Tom Fransızcayı çok fazla konuşmaz.
- Tom can't speak very much French.
Tom çok fazla değişmedi.
- Tom hasn't changed very much.
Dün sert rüzgarların yanı sıra, yoğun yağmur yağdı.
- Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.
Tom'un içkisi seninkinden ya da benimkinden daha sert.
- Tom's drink is stronger than yours or mine.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Demli ve koyu kahvemi sevme tarzımdır.
- Dark and strong is how I like my coffee.
Bu çay çok demli. Biraz su ekle.
- The tea is too strong. Add some water.
Onun el sıkışması çok güçlüdür.
- His handshake is very strong.
Tom'un el sıkışması çok güçlü.
- Tom's handshake is very strong.
Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
Açlık en ağır sorunlardan biridir.
- Hunger is one of the strongest griefs.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Tom'un Mary'ye olan yoğun ilgisi, bende şiddetli bir kıskançlık hissi uyandırdı. Ama belli etmedim.
- Tom's strong interest in Mary provoked my jealousy. But I managed to conceal.
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
- The barn was small, but it was strong.
Karton, kağıttan daha sağlamdır.
- Cardboard is stronger than paper.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
O ürkek görünüyor, ama o aslında iradeli bir kişidir.
- She seems timid, but she's actually a strong-willed person.
Tom çok iradeli bir kişi.
- Tom is a very strong-minded person.
Boğa boğa güreşçisinden daha güçlüdür ama o neredeyse her zaman kaybeder.
- The bull is stronger than the bullfighter, but he almost always loses.
Babam koyu kahveyi sever.
- My father likes strong coffee.
Ben kahvemi koyu severim.
- I like my coffee strong.
Tavsiyemi dinlemenizi şiddetle ısrar ediyorum.
- I strongly urge you to follow my advice.
John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
- John Rutledge disagreed strongly.
Öldükten sonra tekrar canlanmaya kuvvetle inanıyorum.
- I strongly believe in respawn after death.
Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
- They are strongly opposing my proposal.
His reply was strongly suggestive of a forthcoming challenge to the governor.
In the third race, Renowned Blaze finished strongly to show, paying six dollars.
The man was nearly drowned after a strong undercurrent swept him out to sea.
Jake was tall and strong.
a strong verb.
The enemy's army force was five thousand strong.
He is strong in the face of adversity.
... when an emotion hits you strongly, it doesn't matter if you're in front of 20,000 people, ...
... DAVID DRUMMOND: So Michelle, I know you feel strongly about ...