Tom yürüyen insanları gözlemlemeyi sever.
- Tom likes to observe the people walking by.
Köpeği ile yürüyen küçük bir çocuk var.
- There is a little boy walking with his dog.
Dün, parktaki yürüyüşten evime giderken bir sağanağa yakalandım.
- Yesterday I was caught in a shower on my way home from walking in the park.
Yürüyüşe itirazım yok.
- I don't mind walking.
O yalnız yürümeyi sever.
- She likes walking alone.
Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.
- The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus.
İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
- Walking from the station to the house takes only five minutes.
John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.
- I watched John and Mary walking hand in hand.
Engin bilgi sahibi bir adam o; diğer bir ifadeyle ayaklı sözlük gibi.
- He is a man of great knowledge, that is to say, a walking dictionary.
Ona ayaklı sözlük derler.
- He is called a walking dictionary.