تعريف stricken في الإنجليزية التركية القاموس.
- {s} muzdârip
- mustarip
- ıstırap çeken
- hastalığa yakalanmış
- f., bak. strike. s. with/by -e uğramış, -e yakalanmış, -e tutulmuş: stricken by poverty fakir bir hale düşmüş
- {f} çarp
- (dert/hastalık/vb.'den) çeken
- {s} yakalanmış
- {s} üzgün
- dertli
- {s} eli ayağı tutmayan
- {s} uğramış
- içindekiler kabın ağız seviyesine indirilmiş
- {s} tutulmuş
- yaralanmış
- {s} felakete uğramış
- {s} yaralı
- strike
- darbe
Bir kelime ile gelen bir darbe, bir kılıçla gelenbir darbeden daha derin vurur.
- A blow with a word strikes deeper than a blow with a sword.
- strike
- grev
Grev ülkenin ekonomisini etkiledi.
- The strike affected the nation's economy.
Sendika belirsiz bir süre için greve gitti.
- The union went out on a strike for an indefinite period.
- strike
- çarpmak
- stricken by
- den ıstırap çeken
- stricken back
- kapılmış geri
- stricken by
- -den ıstırap çeken
- stricken with disease
- hastalığı olan kapılmış
- stricken with horror
- korku ile yakalanmış
- stricken, affected
- Etkilenen kapılmış
- stricken, afflicted
- Dertli kapılmış
- stricken, hit, beat
- kapılmış, hit beat
- stricken, hit, smitten
- Hit, vurulmuş kapılmış
- stricken area
- felaket bölgesi
- stricken in years
- yaşlı
- stricken in years
- yaşlanmış
- stricken regions
- (Politika, Siyaset) zarara uğramış bölgeler
- stricken regions
- (Politika, Siyaset) felakete uğramış bölgeler
- stricken with plague
- vebalı
- strike
- etki bırakmak
- strike
- vuruş
- strike
- {i} hava saldırısı
- strike
- {i} ask. saldırı, vuruş: air strike havadan vuruş
- strike
- {i} çalma
- strike
- {f} izlenim bırakmak
- strike
- akdetmek
- strike
- isabet etmek
- strike
- nükleer saldırı
- strike
- (Askeri) saldırı
ABD yalnızca son çare olarak ülkede hava saldırılarını kullanacak.
- The USA will only use air strikes in the country as a last resort.
SSCB sadece son çare olarak ülkede hava saldırılarını kullanacak.
- The USSR will only use air strikes in the country as a last resort.
- strike
- sıyırma
- strike
- sökmek
- strike
- para basmak
- strike
- kibrit yakmak
- strike
- bırakım
- strike
- doğrultu
- strike
- aşk etmek
- strike
- rastgelmek
- strike
- tabetmek
- strike
- bozmak
- strike
- uzanış
- strike
- keşif
- strike
- karşılaşmak
- strike
- pişirme
- strike
- üstünlük
- strike
- keşfetme
- strike
- (Kanun) grev yapma
- strike
- ayırmak
- strike
- ilerlemek
- strike
- birdenbire anlamak
- strike
- yakmak
- strike
- rastlamak
- strike
- yer etmek
- strike
- tatil-i eşgal
- strike
- dövmek
- grief stricken
- çok kederli
- grief-stricken
- çok kederli
- panic stricken
- paniğe kapılmış
- panic-stricken
- paniğe kapılmış
- poverty stricken
- çok yoksul
- poverty-stricken
- çok yoksul
- poverty-stricken
- gariban
- strike
- bulmak
- strike
- çarp
Meteor çarpmalarını önlemek için bir şeyler yapmak zorundayız.
- We have to do something to prevent meteor strikes from happening.
Öyleyse aşk nedir? İnsanları herhangi bir yaşta çarpabilen bir hastalıktır.
- Then what is love? A disease which can strike people at any age.
- strike
- vurma
- strike
- etkilemek
- strike
- aklına gelivermek
- strike
- çarpma
Meteor çarpmalarını önlemek için bir şeyler yapmak zorundayız.
- We have to do something to prevent meteor strikes from happening.
Meteorun çarpması sadece bir zaman meselesi.
- It's only a matter of time before the meteor strikes.
- strike
- (kazarak/vb.) bulmak
- strike
- çalmak
- strike
- bir izlenim bırakmak
- strike
- (petrol/vb.) bulma
- strike
- düşündürmek
- strike
- iş bırakımı
- strike
- yanmak
- strike
- basmak
- terror-stricken
- çok korkmuş
- terror-stricken
- dehşete düşmüş
- strike
- gelmek
- flood-stricken
- Sele uğramış, sele yakalanmış, selden muzdarip
- grief stricken
- keder kapılmış
- struck by something
- bir şey çarptı
- war-stricken
- Savaşın vurduğu, savaştan zarar görmüş
The refugees had come to Germany from war-stricken Togo.
- conscience stricken
- (fiil)cdan azabı çeken
- conscience stricken
- vicdan azabı çeken
- grief stricken
- tâlihsiz
- grief stricken
- bedbaht
- grief stricken
- dertli
- horror stricken
- dehşete kapılmış
- panic stricken
- panik
- poverty stricken
- yokluk çeken
- poverty stricken
- zavallı
- poverty stricken
- sefil
- poverty stricken
- yoksul
- strike
- {f} vurmak
- strike
- {f} çıkarmak
- strike
- {f} (struck, struck/strick.en)
- strike
- {f} indirmek
- strike
- {i} vurgun
- strike
- {f} basmak çalgı
- strike
- {f} para
- strike
- çalmak gelmek
- strike
- {i} beklenmedik başarı
- strike
- {f} gelip çatmak
- strike
- (Askeri) Force
- strike
- çarp,v.çarp: n.vuruş
- strike
- {f} grev yapmak
- strike
- {f} (kibriti)
- strike
- {f} sokmak (yılan)
- strike
- (fiil) basmak (çalgı, para), hesap bakiyesini tespit etmek, vurmak, çarpmak, isabet etmek, indirmek, çakmak, işlemek, gözüne ilişmek, yeretmek, etki bırakmak, izlenim bırakmak, gibi gelmek, bulmak, çalmak (saat), gelip çatmak, kök salmak, yolunu tutmak, grev yapmak, çıkarmak, takınmak, sokmak (yılan)
- strike
- {f} hesap bakiyesini tespit etmek
- strike
- kararlaştı
- strike
- {f} işlemek
- strike
- {f} gözüne ilişmek
- strike
- dolu zahire ölçüsünü bir tahta parçasıyla silip düzeltmek
- strike
- {f} (yıldırım) düşmek
- strike
- {f} çakmak
Sana çakmak için iyi bir düşüncem var,zira çok kaba davrandın.
- I have a good mind to strike you for being so rude.
- strike
- {f} kök salmak
- strike
- (Askeri) VURUŞ: Makinalı tüfeklerde mermilerin hedefe veya herhangi bir yere vuruşu. Ayrıca bakınız: "impact"
- strike
- {f} yeretmek
- strike
- çarpm
Meteor çarpmaları insanlığı yok edebilir.
- Meteor strikes could wipe out humanity.
Meteor çarpmalarını önlemek için bir şeyler yapmak zorundayız.
- We have to do something to prevent meteor strikes from happening.
- strike
- {i} petrol bulma
- strike
- {f} yolunu tutmak
- strike
- {f} çarpmak: The ship struck the iceberg. Gemi aysberge çarptı
- strike
- {i} maden bulma
- strike
- {f} çalmak (saat)
- strike
- {f} gibi gelmek
- strike
- {f} takınmak
- strike
- ulaşmak
- terror stricken
- dehşete kapılmış