Bir kız rüzgârda akan saçlarıyla koşarak geldi.
- A girl came running, with her hair streaming in the wind.
Tom ve Mary çadırlarını dere kenarında kurdu.
- Tom and Mary pitched their tent near the stream.
O, dereye yakın oturdu.
- He sat next to the stream.
Bir akarsu geçerken atları asla takas etme.
- Never swap horses while crossing a stream.
Bir akarsu bulduk ve biraz yüzdük.
- We found a stream and swam a little bit.
Tekne akıntıyla sürüklendi.
- The boat drifted down the stream.
Akıntıya karşı çabalamak cesaret gerektirir.
- To strive against the stream requires courage.
Trafik akışında bir kesinti yoktu.
- There was no gap in the stream of traffic.
Kan akışı genellikle sabit ve süreklidir.
- The blood stream is usually constant and continuous.
Bir dere göle akmaktadır.
- A stream flows into the lake.
All of the bright kids went into the A stream, but I was in the B stream.
... on a single-use basis. We have this notion of streaming, this consensus hallucination ...
... You can enjoy your music synchronized throughout your house, all streaming through Music Beta. ...