O sert bir eleştirmen.
- He is a harsh critic.
O sert bir eleştirmen.
- She's a harsh critic.
1880'lerde burası haşin bir sınır kasabasıydı.
- In the 1880's, this was a harsh frontier town.
Deniz haşin bir metrestir.
- The sea is a harsh mistress.
Kırıcı bir dil kullanmayın.
- Don't use harsh language.
Teslim şartları ağır idi.
- The surrender terms were harsh.
Gençler bugünün acımasız gerçeklerine uymalılar.
- Teenagers must adapt to today's harsh realities.
Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
- Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
Beni çok kaba şekilde yargılama.
- Don't judge me too harshly.
Then gan she waile and weepe, to see that woefull stowre.
O stronge lady stoor, what doest thou?--Chaucer.
Then there began a passyng harde stoure, for the Romaynes ever wexed ever bygger.